Rahmetli kayınpederim Hüseyin Hilmi Şenerler Kavalalıydı. İyi bir tütün eksperi olması yanında adam gibi bir adamdı. Ege bölgesinde özellikle de Akhisar çevresinde tanınırdı. İşte Akhisarlı Karadayı rahmetliden kalma bir dosttur. Akhisar'dan Balıkesir'e doğru giderken uçak pisti tarzında genişleyen yolun bitimindeki köprüden sonra sağ tarafta ilk tezgah onundur. Yaklaşık yirmi yıldır karayoluyla İzmir-İstanbul seferi yaptığımız zaman mutlaka uğrar bir çayını içer, çoğu kendi üretimi olan mahsulden bedeli mukabili ama rahmetliden torpilli fiyatlarla satın alırız. Malum dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de yol boyunca çiftçi ve köylünün sattığı genellikle doğal ve taze ürünleri satın almak zevkli bir şeydir. Hem çalışan, terleyen, üreten hem de bunları pazarlamak için gün boyu güneş altında bekleyen köylülerden ve de özellikle köylü kadın ve çocuklardan alışveriş etmek sosyal yapıyı güçlendiren bir faaliyet olarak bilinir. Tabii burada önemli olan yol boyunca bu satışı yapanların gerçek üretici olmalarıdır. Son zamanlarda bu işi ticaret olarak yapanlar oldukça çoğalmıştır. Böyle olunca özellikle de Gıda Üretim ve Satışını düzenleyen yeni kanun bu şekilde satış yapan kişileri de takibe almak durumunda kalmıştır. Karadayı'nın derdi şu: "Resul bey, beni biliyorsun yıllardır çilekeş hanımım ve çocuklarımla yıl üçyüz altmışbeş gün çalışıp didiniyoruz. Burada satış yapmaya başladıktan sonra kanuna uymaya da gayret ediyorum. Mesela fiş de kesiyorum. Kendim beceremiyorum ama müşteriler kendi fişlerini kendileri kesiyorlar. Geçen gün bir müşteri altı liralık alışveriş için altıyüz liralık fiş kesmiş yanlışlıkla! Eyvallah dedik. Bu arada kendim bal üretiyorum üretici belgem de var. Ancak şimdi kendi balımı satamıyorum. Üzerinde marka olacak diyorlar. Markalı bal aldım satmak için, müşteri benim balı istiyor. Geçen gün Ziraat Dairesinden geldiler. Birtakım tesbitler yaptılar. İki milyara yakın ceza kestiler. Biz yılardır sele zeytini, turşu, salça yaparız ve satarız. Şimdi bunları satamazsın diyorlar. Manisa'ya Ziraat Müdürüne gittim derdimi anlattım. Bakalım ne olacak? Ben bahçemin önünde sattığım için beni buluyorlar. Bu işin ticaretini yapanlar tezgahlarını bırakıp gidiyorlar, onlara bir şey yapamıyorlar herhalde... Şurada bir çay içecektik tatlı tatlı, sizin de başınızı ağrıttım. Kusura bakmayın. Şeriatin kestiği parmak acımaz. Büyüklerimiz bizim gibiler için de bir şeyler düşünürler. Çünkü ben insanlara zarar verecek bir şeyi nasıl satarım? Sonra o insanların yüzüne nasıl bakarım? Bizim sizinle yirmi yıldır devam eden dostluğumuz üç guruşluk dünya menfaatine değişilir mi?.." Karadayı ve onun gibi çoluk-çocuk canla başla çalışıp üreten bütün nasırlı elleri öpüyor kendilerine Avrupa Birliği yolculuğunda kolaylıklar diliyorum...