İnsan bazı şeyleri yaşadıkça daha iyi anlıyor ve de idrak ediyor. Bizim yetmişli yıllardaki durumumuz şimdiki birçok komşumuza benziyordu. Devlet bütün ekonomiye hâkimdi. Ankara ne derse o olurdu. Devletin elindeki imkânlar belli zümre ve kişilere göz göre göre dağıtılırdı... Şimdiki neslin anlaması için bir örnek vereyim. Mesela devlete ait fabrikalarda hiçbir maliyet ve verimlilik endişesi taşımadan üretilen demir-çelik mamulleri bazı kişilere 'tahsis' edilirdi. Yani o kişi oturduğu yerden, Zonguldak'ta ülke imkânları ile üretilen demiri kâğıt üzerinde teslim alır. Sonra o demiri filan şehirdeki kişiye satar. O demirler fabrikadan doğrudan satış yapılan kişinin deposuna iner, satış fiyatı ile fabrika çıkış fiyatı arasındaki fark 'Tahsis sahibi'nin hesabına aktarılırdı. Bu durum sadece demirde kömürde değil devletin ürettiği bütün mamullerde aşağı yukarı böyle idi... Şimdi bu satırları okuyan gençler bunun nasıl olduğunu anlamakta güçlük çekeceklerdir. İşte ülkeyi uzun yıllar boğan 'Tek Parti' döneminden kalma bu uygulamayı Rahmetli Turgut Özal büyük bir cesaretle kaldırdığı zaman hepimiz ürpermiş ve 'İnşaallah başına bir hâl gelmez!' duası dillerimizden dökülmüştü... Sonra malum Özal bu ve benzeri yıllarca 'tabu' olarak yutturulan onlarca benzeri düzeni kırarak memleketin kaynaklarını adam gibi ve ekonominin kaidelerine uygun olarak 'Tahsis Etmeyi' başarmıştı. Şimdi onun vefat sebebinin hâlâ araştırılıyor olması bizim nesle acayip gelmiyor. Demokrasi ve güçlü hesap sorulabilir bir hükümet işte bunun için gereklidir. Çünkü ekonomi kaideleri hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz. İşte o kaidelerden biri ve üzerinde en çok konuşulanı Fransızca 'Allocation' denilen 'Kaynakların rantabl olarak tahsisi'dir. Kaynaklarını uygun şekilde tahsis edemeyen ülkeler mesela Avrupa Birliği'nden milyarlarca Euro alarak semirseler bile bir gün gelir üç kuruşa muhtaç hale gelirler. Aklımızı başımıza toplayalım yakaladığımız bu siyasi ve ekonomik istikrarın kıymetini bilelim. İş öyle kurultaylarda marş söylemekle halledilecek kadar basit değil...