Dayılarımdan bir tanesini altmışlı yıllarda "Alamanya"ya kaptırmıştık. İlk günlerde yaşadıkları çok enteresandır gurbetçilerin. Her katında plastik olan tost peynirini kesmeye çalışan mı, hazmı kolay olsun diye "ekşitilmiş sütü" alıp "bozuk süt satıyorlar burada da yahu" diye mırıldananı mı, parmağı ile işaret edip "ein kilo bundan" dediği zaman "Banane?" diye soran manava "bana ne ne demek arkadaş. Bu dükkan senin değil mi? Ver şuradan bir kilo muz" diye bağırıp çağıranı mı, ne ararsan var. Malum "banane" Almanca'da muz demek... Neyse gelelim başka bir hikâyeye... Dayım Frankfurt'ta çarşıda sıkışıyor, zar zor tuvalete girecek, görevliye yirmi fenik vermesi gerek. Cebindeki bütün bozuklukları döküyor masaya, adam sayıyor 18 "guruş", "iki fenik daha" diyor. Dayı, tarzınca ceplerini çıkarıp yok başka diyor. Adam giremezsin o zaman mânâsında önüne geçiyor. Dayım cebinden yüz marklık bir banknot çıkarıyor. Adam sakin sakin doksan dokuz mark seksen feniği avucuna sayıyor da dayım aceleyle dalıyor tuvalete. "O zaman anladım oğlum bir guruşun ne demek olduğunu" demişti. Gerçekten oralarda bir kuruşun mânâsı vardır. Hâlâ da öyledir. Gelelim bizdeki duruma. Fiyatlar tüketiciyi cezbetsin diye, Avrupa'dan esinlenerek 14.99 YTL, 159.99 YTL, vs. gibi küsuratlı yazılıyor. Ama kasada ödeme yaparken, bırakın bir kuruşu, çoğunlukla 5, 10, hatta 25 kuruş bile kaynayıp gidiyor. Bizim kültürümüze göre bazen "hak da geçiyor." Ama bu kadar lafı uzatmaktan maksadım "İsraf alışkanlığından kurtulmanın zorluğuna" dikkat çekmek. Yani liradan altı sıfır atmakla mesele hallolmuyor. "Bir kuruş"un bile değerli olduğunun idrakine varmadan "milyar dolarla" ifade edilen israfı önlememiz, dahası her sahada "verimliliğimizi yükseltmemiz" mümkün görülmüyor. Son yıllarda sürdürülen "İsrafla mücadele" gayretlerini hepimiz hem gönülden, hem de davranışlarımızla desteklemeliyiz. Zor ama başarmak zorundayız...