PERYÖN tarafından 14.'sü düzenlenen insan kaynakları alanının klasikleri arasında yerini alan ve de bu yıl "Ulusal İnsan Yönetimi" adıyla daha bir anlamlı hale gelen kongreyi ilgiyle izlemeye çalıştım. Bu tür toplantılar özellikle bendeniz gibi köşelere kurulup! ahkâm kesenler için bir nevi 'chec-up' oluyor. Okuyuculardan alınan tepkiler yanında bu tarz toplantılarda ortaya konulan ve tartışılan fikir ve konseptler de uyarıcı ve yönlendirici oluyor. Bu yılın sloganı (MozaİK "İnsanı Yönetmek Sanattır") olarak belirlenmiş. Böylece Peryön (Türkiye Personel Yönetimi Derneği) "Yönetim ilim midir sanat mıdır?" klasik tartışmasında sanat yönüne ağırlık vermiş oluyor yönetimin... İşte bendenizi rahatlatan hususlardan biri bu olmuştur. Çünkü uzun yıllardır "Kalbe Endeksli Yönetim" kavramı çerçevesinde çalışan bir takımın üyesiyim. İşin içine "Kalb" girdi mi, orada bilimden çok sanat etkili olur. Serdar Erener de etkili, öz ve yaşadığı gerçeklerden derlediği sunuşuna "çalışanın kalbini fethetmekt" adını uygun görmüştü. Gelelim diğer bir mezvuya. Hatırlarsanız "Başlığı siz bulun" demiştim bundan önceki yazımda ve orada, kurumsallaşma ve profesyonelleşmeden bahisle, bu konuda birtakım zorlamalardan, şirketlerin kimyalarını bozan uygulamalardan dem vurmuştum, özellikle de gerekli olmadığı, fonksiyon icra etmediği ya da ettirilmediğ için profesyonel yönetici istihdam etmenin bazı hallerde iki başlılığa sebebiyet vererek işleri yavaşlattığı, şirketin esnekliğini kaybetmesine neden olduğu ahkamını kesmiştim ya... İşte o yazıda ele aldığım konu Kongre'de İnsan Kaynakları alanının duayenlerinden olan, yıllarını bu işe adamış Saide Kuzeyli hanımın modoratörlüğünde Prof. Dr. Behlül Usdiken ve başarılı bir KOBİ yöneticisi örneği sergileyen Mehmet Ali Burduroğlu tarafından tartışıldı. Özellikle Prof. Usdiken'in yorumu, hem bilimsel hem de realistti. Usdiken'e göre şirketler büyüdükçe bürokratlaşırlar. Bu ayıplanacak bir şey değildir. Aksine bürokrasi şirketlere kaynaklarını daha verimli kullanmaları yönünde katkıda bulunur. Ancak her şeyde olduğu gibi bürokrasinin fazlası da zarardır. İşte şirketler büyüdükçe daha büyük mali kaynağa ve insan kaynağına ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden bütün az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, biz de de kıt kaynak olan krediyi koparabilmek için, göstermelik "kurumsallaşma" faaliyetlerine kafa yorarlar. Bu konuda danışman tutar, yakışıklı teşkilat şemaları, nakit akış tabloları, bütçeler, planlar yaparlar ve de böylece krediyi koparırlar. Normalde kaliteli personeli çekebilmek için de kurumsallaşma gereklidir. Ama hâlâ insan bir kaynak olarak görülmediği "elini sallasan ellisi" mantığıyla personel politikaları yürütüldüğü için mali durumla ilgili yapılan göstermelik kurumsallaşma faaliyetleriyle insanlar şirkete çekilmeye çalışılır. Ama insan paradan ve krediden biraz daha fazla seçici olduğu için şirket kaliteli personeli cezbedip, tutamaz. Onun için bol bol personel gelir gider. İşte bu acıklı gidişler için imza atmak için de bir genel müdür istihdam edilir. Ben bu yazıya başlığı atarım, siz zahmet etmeyin. Başlıktaki deyimi önceden yazmıştım. Unutanlar unutmayanlara soruversinler bir zahmet...