Çocuğunun hastalığı konusunda hekimlere başvuran ve derdine deva bulamayan bir anne, çaresiz kalınca, zamanın âlimlerinden birine başvurur. "Efendim der, bu benim çocuğum şekeri çok seviyor, yemeden duramıyor. Şeker yiyince de vücudu kabarıyor. Hekimlere başvurduk. Bir netice alamadık. Lütfen bize yardım edin. Ne yapmalıyız, nereye başvurmalıyız?" Âlim zat "Hanım, çocuğunu götür bana kırk gün sonra getir!" der. Çaresiz kadın kırk gün daha çile çektikten sonra, çocuğu o zata getirir. Yaşlı âlim, minik yavruyu şefkatle okşar, bağrına basar ve, "Sen çok tatlı bir çocuksun, bak şeker yiyince rahatsızlanıyormuşsun, şeker yeme! Böylece hem sen, hem anneciğin ve seni sevenler rahat edersiniz. Hadi güle güle göreyim seni..." der. Gerçekten çocuk "peki" der ve o andan itibaren şeker yemez, hastalıktan kurtulur. Annecik, yaşlı âlime teşekkür için gelir ve dayanamaz sorar; "Efendim merakımı mazur görün, bizi neden kırk gün beklettiniz?" Yaşlı zat gülümser, "Evladım, herkes gibi ben de şekeri çok severim. Sen yavrunu getirdiğinde o gün şeker yemiştim. Denilir ki bir gıdanın vucutta kırk gün tesiri vardır. Ben de o günden itibaren kırk gün şeker yemedim. Çocuğa, kendi nefsime kabul ettiremediğim nasihati yapsaydım, tesirli olmazdı. Onun için kırk gün bekledim. Ama başka çarem yoktu. Kusura bakma!" der... Efendim yıllardır devlet büyüklerimiz her yeni göreve geldiklerinde tasarruf genelgeleri yayınlarlar ama kendi bulundukları çevrede tasarrufa riayet konusunda pek birşeyler yapmazlar. Bu yüzden de genelgeleri kâğıt ve posta masrafından başka bir şeye yaramazdı. Geçen hükümet döneminde de yaşamıştık... Makam araçları konuşuldu, tamim yayınlandı. Affedersiniz pek takan olmamıştı... Yeni Başbakanımız Abdullah Gül, önce kendi çevresinden tasarrufa başladı. Umarız bu, dalga dalga ülke geneline yayılır da, tasarruf genelgeleriyle milletin dalga geçmesi önlenir.