Bir yıl kadar önce Elazığ'a gitmiştim. Elazığlılar özel ve resmi kuruluşların samimi katılımı ile bir hafta süren tanıtım atağını bir de fuar organizasyonu ile taçlandırmışlardı... İşte bendeniz de bu fuar dolayısıyla tertiplenen "Yönetimde Yeni Anlayışlar" konulu bir konferans vermiştim. O konferansta iş adamlarının yanı sıra protokolde resmi dinleyiciler de vardı. Alışık olduğum şekilde, resmi zevatın konferansın açılış konuşmalarından sonra ya da sunumun ilk arasında ayrılmalarını beklerken Vali beyi temsilen gelen genç yardımcısının dört saat boyunca ayrılmaması dikkatimi çekmişti. Klasik yönetim problemi! Eh tabii bu da konuşmacı için hani bir artıdır ya. Bendeniz de biraz daha rahat bir şekilde vali yardımcısına bir soru sordum. Yıllarca delegasyon yani işi ya da yetkiyi delege etmek ancak son yıllarda daha bir ileri anlayışla "empowerment" "çalışanları güçlendirme" olarak tanımlanan klasik yönetim problemi yetki devrini konuşuyorduk o ara... Sorum şuydu: "Sayın Valim, mesela ilinizdeki bir hastaneyi geziyorsunuz, bir bölümün temiz olmadığını görüyorsunuz. O temizliği yapmakla görevli olan kişinin tembel ve lakayt biri olduğunu öğreniyorsunuz. Şimdi bu kişinin görevine son vermek yetkiniz var mı? Yoksa bu kişiyi görevden almak, yerine işini daha iyi yapan birini koymak için ne yapacaksınız?" "Bunu nasıl halledeceksiniz?" Siz de etrafınızdaki resmi görevlilere sorun böyle bir soruyu. Bakalım ne cevap alacaksınız. Tutanaklar tutulacak. Bakanlığa yazılacak. Müfettiş istenecek. Müfettiş gelecek. Soruşturma yapacak. Raporunu verecek. Rapor bakanlıkta değerlendirilecek... Lütfen "Ama kardeşim önüne gelene çalışmayan, işe yaramayan kişileri görevden almak, yerine istediği elemanı koymak yetkisini verirseniz, o zaman herkes eşini, dostunu, akrabasını yerleştirir. Bunu nasıl halledeceksiniz?" sorusunu bana sormayın. On yıllardır o kadar milyarlar, trilyonlar harcayarak yetiştirdiğiniz ve görev verdiğiniz yöneticilerinize neden güvenmiyorsunuz? Onu sorgulayın. Hatta bırakın sıradan bürokratı, devletin il bazında temsilcisi olan valinize güvenemiyorsanız ben ne diyeyim! Bir ümit yok mu? Bu, ülkenin belini büken en önemli problemdir. Zor çözülür. Ama bir ümit yok mu? Var... İşte bugünlerde bütün kesimlerce ve her cenahtan köşe yazarlarınca olumlu bir adım olarak nitelenen "Yerinden Yönetim" diğer bir boyutuyla "Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi" projesi bu problemin çözümünde büyük bir ümit ışığıdır. Millet, baba bellediği devletten hesap soramazdı, soramadı, sordurulmadı. Ama kendi seçtiği yerel yöneticilerinin yakasına yapışabildi, yapışabilir. Mazeretlere sığınmak!.. Dört yılda bir de hesap keser. Çünkü yetki ile donatılmış hiçbir yerel yönetici "Ne yapayım kardeşim. Ankara ve devlet baba izin vermedi ki hizmetimizi yapalım" mazeretine sığınamaz. Hem bunu becerirsek demokrasimizin önü açılır. Zaman içinde milletin namına askerin iktidarları sorgulamasına gerek kalmaz. Asker yıpranmaz. Düşman sevinmez. Millet üzülmez... Demek ki neymiş bütün mesele! Ankara'nın, kucağına toplayıp, kimseye vermemek için direndiği yetkileri taşımaktan dolayı hızlı yürüyememesinin sebebi olan yetkileri devretmek için, güvenilebilecek kişiler bulmakmış. Bunu da kim yaparmış. O yetkilileri en yakından tanıyan mahalleliler. Onun için bunun adına Mahalli İdareler denirdi önceden...