"Alman usulü, Türk tarzı"

A -
A +

Doktora öğrenciliğim sırasında bir gün bir Alman arkadaş "Resul, komşu enstitünün başkanı Bay Wöhlken ve arkadaşları pazar günü filan köyde 'Şarap Tatma Şenlikleri'ne gideceklerini, seni de davet etmek istediklerini ancak, senin içki içmediğini bildiklerinden gelip gelmeyeceğini sana sormamı benden istediler. Ama katılırsan memnun olacaklarını bildirdiler" dedi. Ben de Bay Wöhlken'in bu gerçekten nazik davetine katılacağımı bildirdim. Neyse gün geldi otobüsle şen şakrak bir yolculukla söz konusu köye vardık. Benim için tam bir hasret giderme imkanı oldu. Dağ taş bağlarla dolu. Alaşehir'de her ne kadar bağımız yok idiyse de akrabalarımın eşin dostun bağlarında çok günlerimiz geçmiştir. Üzüm bağının kendine has hoş ve egzotik bir kokusu olur. Her ne kadar Almanya bağlarında güneşin azlığından koku da az idi ama, yine de müthiş hoşuma gitmişti. Önce dev gibi fıçıların olduğu mahsenlerde fıçıların içindekilerden epey bir tattılar. Sonra köyün restoranında öğle yemeği için toplandık. Masaya oturduğumuzda, restoranın sahibesi elinde ambalajı açılmamış bir tava ile bana doğru geldi ve anlamakta zorluk çektiğim Hessen Almanca şivesiyle ama gönülden gülümseyerek, "Bay İzmirli" dedi. "Sizin Müslüman olduğunuzu söyledi arkadaşlarınız. O bakımdan içiniz rahat olsun diye bu tavayı yeni aldım. Profesör Wöhlken sizin için ısmarladığı dana etini bu tavada pişireceğim. Gönlünüz rahat olsun. Şimdiden afiyet olsun." Ben şaşırdım ve duygulanmıştım. Teşekkür ettim... Neyse yemek yenildi. Herkes öğle arasında sohbete daldı. Ben de bağ havasını bir daha ciğerlerime doldurmak üzere, şöyle bir uzandım araziye. Epey bir dolaşmışım. Döndüğümde bir arkadaş, "Resul Profesör Wöhlken seni soruyordu" deyince, Bay Wöhlken'i buldum. "Beni sormuşsunuz, buyurun" dedim. Bay Wöhlken gayet naturel rahat bir tavırla "Hepimiz hesaplarımızı ödedik, siz de ödeyin birazdan dönüyoruz Bay İzmirli" deyince bir an durakladım, ama çabuk toparlandım "Ha tabii efendim, hemen öderim" dedim. Onlar da biz de öğreneceğiz... Şimdi bir Türk olarak yemek sonrasında, "Hesabı ben ödeyeceğim yok sen ödeyeceksin" diye kavgalar eden, hatta davet edilen şahsın hesap ödeme isteğini büyük hakaret sayan bir milletin ferdi olarak o anki durumumu düşünün... Bu bir. İkincisi; domuz eti konusunda hassasiyeti bilinen arkadaşlarına ilk domuzu yedirmek için yarışan(!) Türk arkadaşlarınızı göz önüne alın... İşte Avrupa Birliği'ne Türkler girince onlar bizden davet ettikleri misafire hesap ödettirmemeyi, biz de onlardan kimin ne yiyip içtiğine karışmamayı öğreneceğiz. Az şey mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.