İzmir'de tatlı bir bahar gününde 24 Mayıs 1971'de evlendik biz. Ertesi gün çarşıya çıktım birşeyler almak üzere. Maaşımız bin lira idi. Hiç unutmuyorum bir kilo domates için yedi lira ödemiştim ve şoke olmuştum. Ve de bekârlıkta fiyatlara pek dikkat çekmediğimi yaşayarak öğrenmiştim. Şimdi üniversitede bir asistanın maaşı 500-600 milyon ise, maaşın binde yedisi üçbucuk milyon eder. Yani bugünlerde domatesin üç dört milyona satılması gerekirdi. Ama bir milyon liraya oldukça iyi domates alınabilir. Sonra yetmiş ikide ilk çocuğumuz oldu. Doktor amcası elma rendesi emir(!) buyurdular. O zamanlar yaz günlerinde ara ki elmayı bulasın. Bulamamıştık tabii... 1974'te Almanya'ya gittiğimizde yaz ve kış çok az fiyat farkıyla (ama Türkiye ile kıyaslanınca fahiş fiyatlarla) her türlü sebze ve meyvenin bulunabildiğini görmüş ve şaşırmıştık. Şimdi çok şükür ülkemizde de tabii ki belli bir gelir seviyesinde olanlar için yaz kış farkı ortadan kalktı. Bunun temelinde ülke ikliminin sunduğu imkânların akıllıca kullanılması yatıyor. İnsanımız güney ve güney batı Anadolu'yu seralarla kapladı adeta. Ve bu ileri teknolojiyi gayet güzel kavradı. Ancak tarımsal üretim tekniklerinde gösterdiğimiz bu başarıyı tohum üretiminde gösteremedik!.. Bilen bilir tohum ıslahı eskiden çok daha çileli bir faaliyetti. Nesillerin birbirine aktararak başardıkları bir işti. Ama şimdi gen teknolojisi kullanılarak verimli tohumlar elde etmek erbabı olan ülkelerde çok kolay. Gramının altından pahalı satıldığı tohumları her yıl satın alacak tarımda ve özellikle sebze ve çiçekçilikte rekabet etmek çok zor. Her yıl tohum satın alamazsınız, verim almanız mümkün olamaz. Gönül ve iş birliğiyle... Son günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaptığı "millete sesleniş" konuşmasında, tohum ıslahı ve bunun için gerekli gen teknolojilerinin araştırma ve uygulaması için, üniversiteler resmi araştırma enstitüleri çiftçi teşekkülleri ve özel sektör kuruluşlarının katılımıyla yeni bir organizasyon kurulacağı müjdesine çok sevindim. Bu milli meselenin çözümünün de ancak böylesi geniş kapsamlı, iş ve gönül birliğiyle mümkün olacağına inanıyorum Ancak ümit ederim bu girişim Türkiye'nin en uzatmalı problemlerinden olan "sanayi-üniversite işbirliği"nin akıbetine uğramaz. Hâlâ ne sanayinin üniversiteden, ne de üniversitenin sanayiden pek haberi yoktur. Bu iki kesimin ilişkisi TÜSİAD ve YÖK gibi çok çok üst seviyeli kuruluşlarla ve mâlum tarzda yürümektedir. Tarım-Üniversite işbirliği gayretlerinin ülke insanının insanca(!) beslenmesine büyük katkılar sağlayabileceği inancıyla...