Bizim gençliğimizde biraz olan bitenden haberdar olduğumuz altmışlı yıllarda yine sağ kesimden bir kitle partisi iktidarda idi. Sol kesimi temsil eden parti muhalefetteydi. Bizim Alaşehir'de çeşitli partilere mensup insanların kahvehaneleri bile ayrı idi. Hatta civar köy ve kasabalardan bazılarında insanların camilerini bile ayırdıklarını duyardık. Futbol kulüpleri de ayrıydı. Benim tuttuğum babamın partisinin takımı sarı-lacivert renklere sahip olduğu için ben sonradan bu renklere sahip olan bir İstanbul kulübünü tutar olmuştum. Gençler kendi tuttukları kulüplerin lokallerine giderlerdi. Diğer kulübün lokaline çok nadir gidilirdi. Çocuk gönüllerimize biraz da bizim isteğimiz dışında yerleştirilen bu kamplaşmalar sonra başka şekillerde kullanıldı. Kendisini biraz da yetiştiği çevreden kaynaklanan tesirlerle belli ideolojik kesimlere ait hisseden gençler, kışkırtmalar sonucu yıllarca birbirlerini kırdılar. Hem de günde otuz kırk kişinin öldüğü bir Türkiye'de yıllarca yaşadık. Aslında bizim kendi aramızda çok aşırı bir gerginlik yoktu ama iş meydanlara kaydığında durum kimsenin tasvip etmediği boyutlara uzanıyordu. Giderek bilim dünyası da kamplaştı. Çoğu bilimsel unvanlar liyakate göre değil ideolojik kriterlere göre verilir oldu. Ayni kürsüde birbirine küs nice doçent ve profesörler gördük. Bu arada öğretmenler dahası polisler bile kamplara ayrıldılar. Düşünebiliyor musunuz, böyle bir toplum nasıl üretken, yenilikçi, rekabet gücü yüksek şirketler kurabilir? Zaten iş dünyası da patron-işçi tarzında kesin ve uzlaşmaz çizgilerle birbirinden ayrılmıştı. Sendikacılarla işverenler sanki değil, bayağı düşman idiler birbirlerine. Siz şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin böyle bir ülkede yaşamak ister misiniz? İstemezseniz bir şeyler yapmalıydınız ama bunu yapacak bir sistem mevcut değildi. Seçimlerde işbaşına getirilen hükümetler darbelerle indiriliyor, siyasi partilerin performanslarını ölçmek mümkün olamıyordu. Demagoglar prim yapıyor, popülist politikacılar aile fotoğrafları çerçevesini habire genişletiyorlardı. Neden bunları sayıp döküp içiniz kararttım? Şunun için: Dün gazete ve televizyonlarda iktidar ve muhalefet parti liderlerini yan yana ama dahası mütebessim çehrelerle bir toplantıya giderlerken gördüm. Kendi kendime 'Acaba bu milletin demokrasi çilesi! doluyor mu? Artık millet partileri ideolojilerine göre değil icraatlarına göre değerlendirme imkânını bulacağı günlere kavuşuyor mu?' diye bayağı heyecanlandım. Nazar değmesin diye de bildiğim duaları okudum her ikisine de.