Sürpriz! Bir rüya gibi geçen "bir cümlelik seyahat"ten dönünce ne görelim? Bir kumrucuk; minik balkonumuzda eşkem köşkem yetiştirip, gözümün içine baktığımız karanfillerimizin üstüne oturup iki tane yumurta yapıvermiş ve de endişeli gözlerle etrafı kollayarak kuluçkaya yatmış!.. Aldı bizi bir telaş; aman kuşcağızı rahatsız etmeyelim. Balkon camının o kısmını gazete ile kapattık, çiçekleri sulayamadık, mutfakta ses ayarı (özellikle bendenizin sesi) konusunda zorlanarak günler geçti ve iki tane tüysüz çıplak "et parçası" çıktı yumurtadan. Annelerinin bütün hareketlerini her gün ve yakından takip ediyoruz günlerdir... Yavruların yumurtadan çıkma öncesi kuluçka dönemindeki annenin gösterdiği sabır ve metanet görülmeye değerdi. Malum bugünler müthiş bir sıcak var. Saatler ve günler süren hareketsiz bekleyiş insana gerçekten ürperti veriyordu. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra onları çok az açık havada, çoğunlukla vücutlarının altında ara sıra kanatlarının telekleri arasında günlerce barındırdı annecik. Bu arada yuvadan beslenme için ayrılması on onbeş dakika sürüyordu. Çünkü o günlerde yavruların gıda ihtiyaçları az, dış tesirlere karşı korunma ihtiyaçları daha çok idi. Gün geçtikte yavrular büyüdükçe gıda ihtiyaçları arttıkça anne onları daha uzun süre yuvada yalnız bırakmaya başladı... Bir gün anne âdeta hiç yuvaya uğramadı. Yavruların sakin duruşlarına rağmen biz telaşlandık, yavruların etraflarına çok ince öğütülmüş buğday serptik ve de bir küçük kap su koyduk. Artık anne gelmeyecek herhalde dediğimiz anda kursağı ağzına kadar dolu bir halde döndü ve ilk iş olarak yavrularını bizim ikram ettiğimiz buğday kırıntılarından uzaklaştırdı. Ve onları dakikalar süren gayretlerle doyurdu. Şimdi yavrular palazlandı ve de yuvadan uçma öncesinde ufak ufak kanat çırpmalar başladı... Bu harika gözlem; yöneticiler ve onların etrafında iş hayatının acımasız şartları için hazırlanmak üzere bir araya gelmiş gençleri düşündürdü elimde olmayarak. Anne kuşun büyük bir maharetle sergilediği tavrın benimsenmesinin ne kadar etkili olacağını düşündüm. Çalışanların tahsil hayatları boyunca yumurtanın içindeki civciv gibi her ihtiyaçları karşılanmış ve dış etkenlerden ana-baba, öğretmen, devlet tarafından büyük ve bazen abartılı şekilde korundukları bir ortamdan, dış şartlara çıktıkları andan itibaren nasıl daha etkili bir şekilde geleceğe hazırlanmaları gerektiğinin ana hatları belirdi kafamda. Gençlere çalışma hayatlarının başında belki daha fazla bilgi ve daha az yetki verilmeli, ama zaman içinde onları bilgiyi kendileri toplayacak tarzda cesaretlendirip, zaman içinde yetkilerini ölçülü bir tarzda artırmalı, dedim. Sonra da görebildiğim kadarıyla iş hayatında olan biteni getirdim gözümün önüne. Gençlerine bir kumrucuğun gösterdiği özeni göstermeyen yüzlerce yönetici ve şirket takıldı zihnime. Siz de bir bakın etrafınıza, bir anne kuşun şefkatiyle astlarına yaklaşan yöneticilerin oranını kestirmeye çalışın. Bir de astların oturduğu koltuğa göz dikmiş canavarlar gibi görenlerin oranını düşünün. Hangisi daha fazla?!.