Asıl korkmamız gereken!..

A -
A +

Akademik düşünce normlarına biraz bulaşmış birinin, aktüaliteyi takip edip pratik çözümler üreterek ilgi çekici köşe yazıları döktürmesi zor oluyor. O bakımdan çıktığı gün telefonları kilitleyecek yazı yazmaya hiç kafa yormadım senelerdir. Ancak yazıyı bitirdikten sonra bir an durur düşünürüm. "Bu yazının altına attığın imza ne zamana kadar geçerlidir?" Zor bir sorudur ama gereklidir... Kısa keselim, geçenlerde 'Misyonerler'le ilgili olarak "Bunların faaliyetlerine AB'ye girdiğimiz zaman alışmak zorunda kalacağız, herkes inancını yaymakta zaten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gereği serbesttir" tarzında ahkam kesmiştim. Epey tepki aldım. Şimdi de aynı fikirdeyim. Çünkü bu fikir akımlarıyla millet olarak baş edecek altyapıya sahip olduğumuza yürekten inanıyorum. Bu kanaatte olmamın en önemli etkenlerinden biri bu inanışa sahip insanların arasında birkaç yıl yaşayan her Müslüman-Türk gibi onların inanç temellerinin ne kadar zayıf olduğunu yakınen izlememdir. Avrupalı ve din... Avrupalı dinî yönden pek meraklı değildir. Aslında Hıristiyanlığı derinlemesine incelemesi onun dinden soğumasına sebep olur. Çünkü işe "bir eşittir üç" dayatmasıyla başladığında zaten irkilir ama kilise parasını öder ve papazlara dalaşmadan ömrünü tamamlar gider. Papazlar dışında hiçbir Hıristiyan dinini yayma gaye ve gayretinde de görülmez. Çünkü bizde olduğu gibi Hıristiyan toplumlarda İncil dışında dinin esaslarını anlatan eserler de yaygın değildir. Pazar ayinine giden bir Hıristiyan koyu dindardır. Zaten Hıristiyan toplumun en önemli motifi de budur. Kiliselere para toplama işi devletçe yapıldığından papa ve papazların mali problemleri olmamıştır. Meşhur "Baba" filminden izlediğimiz sahneler gerçeği yansıtıyorsa fazla para başlarına dert açmaktadır. Asırlardır uğraşmalarına ve ellerindeki muazzam mali imkanlara rağmen yeterince başarılı olamadıklarını biz de biliyoruz kendileri de biliyorlar. El ele gönül gönüle... Ama ben Avrupa'nın daha doğrusu genel olarak "Batı" denilen kesimin insanlığa bulaşmasını çok hızlandırdığı "Uyuşturucu illetinden" korkuyorum. Çünkü bu tuzağa düşen gençler daha genel bir ifadeyle insanların bu hastalıktan kurtarılmasının çok zor olduğunu herkes gibi biliyorum. Dün bir Profesör arkadaştan "İstanbul Suriçi'nde (ismini ben vermiyorum) bir üniversitenin önünde kitap sergisinin başındaki kişiye, yaşları 14-15 olduğu belli iki kız çocuğu herkesin duymasına aldırmadan 'Eroin var mı abi?' diye sordular. Tezgahtardan 'Yok!' cevabını alıp yürüyüp gittiler" cümlelerini duyunca irkildim. Gerçi Emniyetin raporlarında uyuşturucu yaşının 13'e düştüğünü duyuyoruz ama insanın kendisinin şahit olması daha ürkütücü oluyor. Bu mücadeleyi devlet-aile-gönüllüler el ele ve gönül gönüle verebilirsek kazanabiliriz. Uyuşturucu Mafyasının verdiği zarar diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Yirmi yıllık öğretim üyeliğim döneminde bu illetten inançlı gençlerin daha az zarar gördükleri gözlemimi paylaşarak veda edeyim müsaadenizle bugün...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.