Almanya'da 1970'li yıllarda bile, çarşıda pazarda bir bebecik görenlerin hepsi etrafına toplanır agucuklar yağdırırlardı. "Bebek" şimdi Avrupa toplumunda daha da önemli bir "seyrü temaşa" objesidir. Çünkü Avrupa ve kısmen batı dünyasının tamamında nüfus artışı durmuş, hâttâ gerileme başlamıştır. Tabiî, siz yıllar boyu aile müessesesini tarumar edecek şekilde davranırsanız olacağı budur. Neymiş efendim "Alaman usulü" imiş. "Aile sinemaya gidermiş de, herkes kendi biletini kendi alırmış, parası olmayan sinemaya giremezmiş.", "Çocuk 18 yaşına bastı mı, artık kendi hayatını yaşamalı imiş", "Herkes homo economicus gibi davranırsa kalkınma olurmuş", "yaşlılar huzurevlerinde huzur bulmalıymış", "Çocukları üç yaşından itibaren 'kindergarten'lara vermeliymiş, böylece çocukların şahsiyetleri gelişirmiş" 1967 yılında Ege Üniversitesi Lisan Kurslarında Almanca öğretmenimiz Bayan Wilderman'la sohbetlerimiz olurdu. Kendisi İzmir Bayraklı'da büyümüş uzun yıllar Türk kültürünü izlemek imkânı bulmuş bir hanımdı. Bendeniz Türkçeyi onun kadar iyi konuşan insana az rastladım desem abartmış olmam. Çok kibar, kültürlü ve de gözlemci biriydi. O günler söyledikleri hâlâ kulağımda çınlar durur. Bizler yirmi yaşlarında kendisi ellili yaşlardaydı. Hepimize, "Bey" ve "Hanım" diye hitabederdi. "Resul Bey, bizler Almanya'da çok büyük sosyopsikolojik hâtalar yapageldik. Aile hayatımızı ve kültür değerlerimizi çok aşırı şekilde "bencilleştirdik", şimdi bunun zararlarını gördük. Bu gidişle, aile yapımızın kimyası daha da bozulacak, nüfus artış hızımız çok düşecek. Bizi yakın gelecekte, millet olarak büyük bir felaket bekliyor. Alman devleti bunun farkına vardı. Aile yapımızı güçlendirmek için tedbirler almaya başladık. Ancak bu tedbirlerin çok uzun vadede sonuçları alınabilir. Bizim işimiz giderek zorlaşıyor. Ama ben bakıyorum sizler bizim geri dönmeye çalıştığımız yolda şuursuzca yürümeye devam ediyorsunuz. Sonuçta siz de tehlikenin farkına varacaksınız ama sonuç hiç de iyi olmaz" demişti birgün. Gerçekten Almanya'da sonraları doğumları teşvik için "Çocuk Parası" adı altında milyar marklar harcanmaya başladı, halen de bu uygulama devam ediyor. Ayrıca daha pahalıya patlıyan bir tedbir olarak da "Doğu ve Batı Almanya'nın birleştirilmesi" sağlandı. Daha doğrusu Batı Alnanya "Bastırdı parayı, beyni komünizm ve votkayla dumura uğramış bir iş gücü kitlesini satın aldı" . Aynı şeyler değişik oranlarda diğer AB ülkeleri için geçerliliğini koruyor. Bütün bunları düşündüğümüzde Türkiye ve onun gerçekten henüz tam anlamıyla bozulmamış psikolojik ve sosyal özelliklere sahip vatandaşları Avrupa Birliği için çok önemli bir avantajdır. Avrupa Birliği'ndeki sosyal-demokrat politikacılar ve vatandaşlar insanımızla yakın temas sağladıkları için bunun farkına varmışlardır. Merkel ve benzerleri gibi dış politikayı kilise atriumlarından öğrenenler bu gerçeğin farkında değillerdir. Zaten son günlerde yapılan televizyon tartışmaları bu durumu bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. Ben Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yerinde olsam, bütün teşkilatımı toplar Schröder'i desteklemek için kapağı Almanya'ya atardım.