Aile'de siyaset konuşulmaya 1946'da yani ben doğduğum yıl başlanmış. Anne dedem, İzmir, Eşref Paşa'da Dr. Selahattin Akçiçek'le Demokrat Parti'nin yeraltı faaliyetlerinde beraber olmuş. O meşhur "46 seçimlerini" babama bizzat anlattırmıştım. Ondan birebir dinleyince "açık oy, gizli tasnif" denilen, demokrasinin rezil edildiği dönemi birazcık idrak etmiştim. Yılların demokrasi özlemi 1950 yılında tatlı bir sabah güneşi gibi doğan "demokrasi" ülkenin önünü aydınlatmıştı. Yılların demokrasi özlemini yansıtan meşhur "yeter, söz milletindir" sloganı bayağı tutmuştu. 1950-60 arasındaki çok partili dönemi, ihtilalle değil, seçimle sürdürmeyi becerebilseydik, Türkiye şimdi Avrupa'nın hatta dünyanın en saygın demokrasilerinden biri olabilirdi. Öyle olmadı. İhtilaller sonrasında halkın değil belli birkaç kişinin seçtiği, halkın özlemlerinden ve ihtiyaçlarından habersiz kişilerin oluşturduğu kurucu meclisler ve onların hazırladığı anayasalar demokrasiyi, "halkın" değil "bazı çevrelerin" yönlendirdiği bir kurum haline getirdi. Sonuçta "demokrasimizin vazgeçilmez unsurları" olarak takdim edilen, ancak kendileri demokratik olmayan siyasi partiler ortaya çıktı. Siyaset tartışmaları bitti İşte bu durum aile çevresine yansıdı, babamın ve arkadaşlarının bizim dükkanın önünde saatler süren siyaset tartışmaları söndü gitti. Çünkü artık seçilecek kimseleri, halk ve onların seçtiği delegeler değil parti liderleri belirliyordu. Parti liderlerinin ise belli çevrelerin kontrolünde oldukları hissedildikçe halk siyasetle seçimden seçime ve mecburen hatta kerhen ilgilenmeye başladı. Bu sürece rahatça "demokrasinin yozlaşması" adını verebiliriz. Öyle oldu ki bırakınız parti liderinin ideolojik görüşünü, lider hangi şehirden ise, o yörenin insanları bütün ülkede parti başkanı olarak tayin edildiler. Son elli yılda bu yozlaşmayı önlemeye çalışan birkaç çıkış oldu ise de "lider sultasını" sürdürmeyi hedef alan siyasi partiler kanunları yüzünden başarılı olamadılar. Malum son seçimlere de uzlaşmaz ve burnundan kıl aldırmaz, kibir kumkuması liderlerle girdik. Seçim öncesinde bu değişim özürlü parti başkanları siyasi partiler kanununu değiştirmek cesaretini gösteremediler ve çoğu silinip gittiler. Millete hizmet etme yarışı Şimdi AK Parti yöneticileri bu mertliği gösteriyor ve Türk demokrasisinin; siyaseti milletin kaynaklarını şahsi çıkarlar için çarçur etme değil, millete hizmet etme yarışı haline getirecek yeni bir anlayışla yeniden düzenlemeyi vadediyorlar. Bunu becerebilirlerse millet o zaman rahmetli Adnan Menderes'in yolunda olduklarına inanır ve Türk demokrasi tarihinde saygıyla anılan bir parti olurlar. En önemlisi de siyaset müessesesinin kalitesi hızla yükselir. Çünkü milletin sahip çıktığı her kurum yücelir.