İnsanoğlu tabiatta var olan sistemleri ne kadar yakından inceleyip, ders almayı becerebilirse o kadar başarılı oluyor. Nice atasözleri de bu gözlemlerden esinlenmiş. Mesela "Allah insana iki kulak bir ağız vermiş, öyleyse iki dinle bir söyle" demiş, atalarımız. Bu atasözünü düstur edinen kişi, örgüt, şirket, devlet iletişim, problemlerinin yarısını halleder emin olun. Hele son zamanlarda konuşmaktan, dinlemeye mecalimiz kalmadı. Ama bugün benim vurgulamak istediğim konu daha başka. Belki yazının devamında bu konu ile ilgili bir atasözü bulurum. Şimdilik aklımda yok. Organizasyonlar için en kötü durumların belki de en kötüsü "yönetimde iki başlılık"tır. Bununla ilgili birçok örnek var aklımda. Mesela bir otomobili iki kişi birden kullanamaz. Araba anında tostlar bir yerlere. Aynı şekilde şirketlerde de yönetimde son sözü söyleyen biri yoksa o şirketin hâli perişan olur. Bu tespiti en küçük iş takımlarından, şirketlere, küçücük bir yerleşim biriminden ülke yönetimine kadar uygulayabiliriz. Konumuz şirketlerle sınırlı olduğu için, minder dışına taşmayalım isterseniz. İki başlı yönetim tarzı, ülkemizde, oldukça yaygın bir uygulamadır. Ama kimse bunu şirket bünyesinde telaffuz edemez. Netameli konudur çünkü. Ama görünen tablo şöyle özetlenebilir: Şirketin bir kurucu babası vardır. Şirket biraz büyüyüp geliştikçe, "baba" gençlerin ısrarlarına dayanamaz. "Madem o kadar para verip, çağırdığımız ve de şirketimizin, bütün özelliklerini kendisine anlattığımız, hatta şirket sırlarımızı bile paylaştığımız "danışman beyler" kurumsallaşmamızı tavsiye ediyorlar, dünyada da bu böyle oluyor diyorsunuz, hadi bakalım biz de ne yapacaksak yapalım" der pek de gönüllü olmayarak. Sonra malum süreç başlar, "iş tanımları, görev tanımları, yetki devriyle ilgili prensipler, profesyonel birkaç yöneticinin tayin edilmesi, unvanlar, makamlar, adamına göre araba markası ve modeli, adamına göre belli yerleri açabilen kartlar, rütbeye uygun yemekhane bölümleri" aklınıza gelen gelmeyen, "Kurumsallaşıyoruz kardeşim, artık "abi" "abla" yok "sayın müdürüm" Ahmet Bey "Gülşen hanım" var. Lütfen dikkatli olalım. Ele güne karşı ayıp oluyor" muhabbetleri yapılır. Sonunda şirketin bir genel müdürü olur olmasına. Ama genel müdür kendine yapılan çoğu teklifi ve de önemli iş fırsatlarını hemen değerlendiremez, "değerlendirmeye alır" çünkü "baba"ya sormadan karar verilemez. İşte bu durum globalleşen iş dünyasında en önemli konular olan "esnek" ve "hızlı" olmayı önler ve şirket eski düzene göre daha fazla kaynak israf eder, bir yandan da fırsatların çoğunu kaçırır. Sizin aklınıza bir atasözü geldi mi bu konuda bilemiyorum? Ama ben bir iki tane buldum galiba: "Horozun çok olduğu yerde sabah geç olur.", "Çoban çok olursa koyun murdar gider..."