Beni zorla New York'a yolladılar!" diyor Rauf Denktaş "Ama İsviçre'ye zorla gitmeyeceğim!" diye ekliyor. Ardından da basın mensuplarını -tabirimi mazur görün- fırçalıyor ve çok sert tavırlarla basın açıklamasını bitiriyor. Koskoca bir Cumhurbaşkanı hiç zorla bir yere gönderilir mi? gönderilebilirse o ülkenin bağımsız bir ülke olduğu söylenebilir mi? Böyle bir beyanat "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini" bırakınız hiçbir ülkenin tanımadığını, "kendi Cumhurbaşkanı bile tanımıyor" dedirtmez mi ele güne? Finalde yaşanan bu olay büsbütün canımı acıttı. Böyle bir durumda şahsiyetli politikanın gereği yapılır, görevden istifa edilirdi. Madem bu "çözüm" Kıbrıs Türk toplumu için zararlıdır. Bu görüşmelere de katılınmazdı. Üstelik Sn. Denktaş'ın oğlu da halkın seçtiği bir politikacı olarak hem de Başbakan Yardımcısı statüsüyle görev başındadır ve güven telkin etmektedir. "Vuruşarak çekilmek" denilen şey bu olsa gerek. Yazıya başlamak üzere iken Sn. Denktaş'ın son basın açıklamasını dinledim tesadüfen. Aslında ben bugün gönlümü ferahlandıran minicik bir olayı aktaracaktım sizlere. Sabahları, (umarım her sabah olur bundan sonra) yaşadığımız sitenin içinde birkaç tur yürümeye başladım. İlk günler bayağı zorlandım. İnsan yeni bir şeye başlarken bayağı "utanıyor". Herkes bana bakıyor ve; "Kardeşim adam gibi yesen, böyle şişmesen, sonra da yollarda ıkına sıkına kilo atmaya çalışmasan olmaz mı?" diyor sanki... Neyse ben o ilk günlerin ağırlığını attım... Devletin şefkat eli... Böyle yürüyüşlerin muhabbeti "rejim"dir ya genelde. Yürüyüş arkadaşlarımdan biri, gönlümü ferahlatan bir şey anlattı: "Kartal'da genç bir hanım akrabamız var, aşırı derecede kilo almıştı. Sağlığı tehlikedeydi. Kartal Devlet Hastanesi'nde ilgili bölüme başvurdu. Kendisine bir diyet tavsiye ettiler. Bu arada yürüyüş ve evde uygulanabilecek kültür fizik hareketleri öğrettiler. Doktorlarıyla devamlı irtibatta olarak yirmi kilo verdi. Şimdi çok sağlıklı. Hastaneden her ay düzenli olarak kendisini arıyorlar. Durumunu sorup tavsiyelerde bulunuyorlar..." Düşünebiliyor musunuz, bir Devlet Hastanesinden birileri vatandaşı arıyor ve hatırını soruyor. Hem de bu iş aylardır devam ediyor. Duyunca kulaklarıma inanamadım. Böyle bir şey olabiliyorsa bu ülkede artık herşey olabilir. Ne dersiniz sevinmekte haksız mıyım? İşte bunun için, Kıbrıs, AB vesaire benim gündeminden bir anda düşüverdi. Ne kadar hasret kalmışız şefkatli bir devlete değil mi?