Şirket kültürü deyip durduğumuz ve "Oturaklı bir şirket kültürüne sahip olmayan veya buna kafa yormayan şirketlerin, kuru teknikler uygulayarak başarıya ulaşmaları mümkün değildir" diye ahkam kesip durduğumuz konuda son İnsan Kaynakları Zirvesi'nde doyurucu tebliğ ve tartışmalar dinledik. Bu konuda özellikle Dr. Emre Konuk beyin sunuşu çok derli toplu idi ve şahsen "şirket kültürü"nü daha bir elle tutulur, gözle görülür hale getirdim kafamda. Prensipler, değerler, başarının tanımı, beklentiler, düşünme tarzı, problemlere yaklaşım tarzı, varsayımlar, ortak hafıza, tanımlar, yaygın ideoloji gibi unsurlar yanında şirket kültürünün iki önemli unsuru da liderlik ve yönetim tarzı olarak ortaya konuluyor. Hepsi önemli olmakla beraber yönetim tarzı daha bir etkili oluyor şirket kültüründe. Dr. Emre Konuk'un Şirket Kültürü ve Yönetim Tarzı ile ilgili anlattığı çarpıcı örneği özetlemeye çalışacağım sizlere bugün. General Motor (GM)'un FM (Fremout) fabrikası bir zamanlar çok berbart durumdaymış. Verimlilik, maliyetler, kârlılık, gibi mali kriterler yanında, insan kaynakları yönetimi çok daha kötü durumdaymış. Grevler, sabotajlar aklınıza ne gelirse... Fabrikayı kapatıp bu dertten kurtulmayı düşünen yöneticilerin en büyük kâbusu ise işçilere ödenecek muazzam tazminatlar. Tam bu sırada yavaş yavaş palazlanıp Amerikan otomobil piyasasına girmeye çalışan Japonlara bu fabrikayı ortak çalıştırmayı teklif etmek akıllarına geliyor. Zaten Japonlar da Amerika'da üretim yapmaya can atar durumdalar. General Motor bütün şartları dikte ediyor, en önemli olarak da, hiçbir işçi çıkarmamayı şart koşuyor. Japon tarafı (Toyota) bütün şartları kabul ediyor buna karşılık tek bir şart öne sürüyor "Yönetim Japon tarafına ait olacak, Amerikalılar kesinlikle yönetime karışmayacaklar." GM, başından büyük bir derdi geçici de olsa atmaktan mutlu, Fremout'da "Japon-yönetim kültürü" devreye giriyor. En önemli yönü insana değer vermek ve herkesi adam yerine koymak olan bu yönetim tarzı dört yıl sonra meyvesini veriyor, Fremout, yepyeni modellerin en uygun maliyetle, en kaliteli şekilde üretildiği bir fabrika haline geliyor. İşte bu arada bir kaynak işçisiyle yapılan röportaj işin sırrını ortaya koyuyor: İşte işin sırrı!.. "Önceki yönetimle aramız çeşitli sebeplerle öylesine açılmıştı ki, akıl almaz şeyler yapıyorduk hepimiz. Mesela ben, kaporta parçalarını kaynatırken, yarım kalmış, sosisli sandöviçimi bir yere koyuveriyordum. Belli zaman sonra arabadan gelen kokular dayanılmaz oluyordu. Veya arabanın montajdan sonra ulaşılması mümkün olmayan bölümlerine birkaç vida bırakıyordum. Değme servisin habire yer değiştiren bu vidaların çıkardığı sesi halletmesi mümkün olamazdı. Böyle bir sabotajı yapabildiğim gün evime neşe içinde giderdim... Sonra Japonlar geldiler. Güler yüzlü mütevazı insanlardı. Bizi adam yerine koydular. Etkili bir öneri sistemi kurdular. Bütün çalışanlar etkilendik. Mesela bir gün herkese bütün çalışanlar kartvizitlerine istedikleri unvanı yazabilir dediler. Yani en sıradan bir işçi ile genel müdür arasında bir fark gözetmediklerine güzel bir işaretti bu. Hiç unutmam ben de kartıma 'Kaynak Bölümü Direktörü' yazdırmıştım. Şimdi mesela bir maça gitsem. Bizim ürettiğimiz arabalardan birini görsem. Hemen kartımın arkasına, 'Sayın müşterimiz herhangi bir probleminiz varsa bana şahsen ulaşabilirsiniz' yazar, kartımı iliştiririm. Ve bu bana müthiş zevk verir. Hele bir de müşteri beni ararsa, keyfime diyecek olmaz..." Şirket kültürünün, alt ögelerinden olan 'yönetim tarzı'nın önemini anlatabildik mi acaba?