Dünyadaki sosyal ve ekonomik olaylarda ve buna bağlı olarak iş hayatında meydana gelen değişimlerin farkında değilsen, bu değişim rüzgarlarının eski üretim ve yönetim tarzlarını nasıl etkilediğini algılayamıyorsan, bu değişen şartları göğüslemek için değişimin yönetilmesi gerektiğine inanmıyorsan, değişimi yönetmenin birinci şartının onu yönetmek değil değişime liderlik etmek olduğunu hâlâ kavrayamadıysan, liderliği yakışıklı yönetim seminerlerinde anlatıldığı haliyle ulaşılmaz bir şey zannediyorsan, aslında liderliğin samimi bir takımın uyumlu bir parçası olmak gerçeğinde yattığını göremiyorsan, takım işinde en önemli konunun farklılıklara tahammülde yattığını farketmemiş, son zamanların öne çıkarılan konusu inovasyonun takımdaki farklılıkların iyi yönetilmesiyle başarılabileceğini kestirememişsen, takımdaki farklılıklarla baş edip uyumlu bir iş ortamı oluşturmanın en önemli aletinin iletişim olduğuna inanmıyorsan, sadece yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya ve yatay iletişimin lüzumuna inanıp iletişimi bu boyutlara taşıyıp, takım arkadaşlarını konuşabilir hale getiremiyorsan, takımda motivasyonun sadece maddi ödüllerle değil, insanların fikirlerine müracaatla onları adam yerine koymakla olabildiğinin şuurunda değilsen "basarım parayı en iyi müdürü ve elemanı bulurum" paradigmanı parçalayamadıysan, bütün bunları şirket içinde gerçekleştirmek için herkesin öncelikle bu söylenen konu başlıklarının terminolojisinden başlayan eğitimlerle desteklenmesinin lüzumuna inanmıyorsan ve yönetim bilimini sevimli ve anlaşılır hale getiren eğitimcilere ve danışmanlara "lüzumsuz yaratıklar" cebini doldurmak için ağzı laf yapan birileri, eğitime ve danışmanlığa lüzumsuz vakit kaybı gözüyle bakmaya devam ediyorsan, yönetimle çalışanlar arasında insan tabiatından dolayı normal olarak oluşan duvarları bu tür eğitimlerle yıkmayı denemediysen, şirketin müşteriden başlayıp en üst yöneticiye kadar uzanan ilişkiler zincirinin yukarıda sayılanları öğrenmek ve uygulamakla kuvvetleneceğini ve böylece sadık müşterileri çoğaltarak marka yolculuğunda önemli bir adım atılabileceğini kavramamışsan, marka olmadan global rekabetle baş etmenin imkansızlığını görememişsen, yakışıklı binaların muhteşem teknolojilerin bir işe yaramadığını, başarıda en önemli unsurun şirketin entelektüel sermayesi olduğunu ve bunun kaynağının da insan olduğunun farkında değilsen, çağımızda insanların sadece bedenleriyle değil, bilgileri, sezgileri, ruhları ve gönülleriyle katıldıkları yönetim sistemlerinde şirketlere faydalı olabileceklerini anlamadıysan, bunun için son zamanlarda Newton fiziğinin determinist anlayışıyla şekillenen Taylorist yönetim tarzının yetersiz olduğunu 21. yüzyıla damgasını vuran Kuvantum fiziğinden esinlenen yönetim anlayışlarının faydalı ipuçları verdiğini kavrayamadıysan, işin sonunun "emreden değil" "hizmet eden" liderliğe dayandığını idrak edemediysen benim söyleyecek daha neyim olur ki, global bir şirket ve marka olmadan ölüp gideceksin, yazık olacak sana da bu ülkenin kaynaklarına da...