Blaseviç Terim'e karşı

A -
A +

Bu köşede yıllardır; değişen çağlar boyunca yönetim anlayış ve uygulamalarının da değiştiğini anlatır dururum. Ancak yönetim anlayışındaki değişmenin biraz gecikmeli olarak gerçekleştiğini söylediğimi hatırlamıyorum. İşte şimdi söylemiş oldum. İnsanoğlunun çevresinde olup biten değişimleri algılamada gecikmesi bir tarafa, insanın değişime karşı duyduğu isteksizlik bu çağa ayak uyduramama sendromunun en önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Bu isteksizliğin sebebi ise "insanın rahatına düşkünlüğü" ile açıklanıyor. İşte sanayi çağının başlarından itibaren "ordulardaki sert hiyerarşik sistem" örnek alarak geliştirilen Frederick Winslow Taylor ve çağdaşı yönetim düşünür ve uygulayıcılarının ortaya koydukları "Her şeyi en üst kademede düşünür, planlarsın, sonra alt kademelere emirler yağdırarak düşündüklerini uygulatırsın, yapılan hataları kurduğun sıkı kontrol mekanizmaları ile denetlersin, denetleme sonuçlarına göre yine yukarıdan emirler yağdırarak hataları düzeltmeye çalışırsın" anlayışı hâkim olmuştu. Bu anlayış sanayi çağında çok verimli ve başarılı olmuş, elleri biraz para görmüş ve mal ve hizmete aç insan yığınları için "kalite"nin ikinci öncelik kabul edildiği "Kitlesel Üretim" (Mass-Production) metotları ile üretmiş, üretmiş ve üretmişti... Sonra ulaşım ve haberleşmede atomik gelişmelerin yaşandığı 70'li yıllardan itibaren iş hayatı globalleşmeye, karmaşıklaşmaya, ekonomik hayatta "müşteriler" belirleyici olmaya, "ne yaparsam satarım, ben işime bakarım", "Ben ne dersem o olur ben buranın patronuyum", "En iyi işçi susan ve emredileni yapandır", "Kimse bana akıl vermeye kalkmasın, siz kısa pantolon giyerken ben şantiyelerde sürtüyordum" ve benzeri paradigmalara takılıp kalan yönetimler şirketleri kökünden sarsmaya başladı. Bu gelişmelere bir de bilgi çağının ilk belirtileri eklenince mecburen "Yönetimde Yeni Bir Anlayış" arayışı başladı. İşte burada atom altı parçacıkların milyonlarcasının birbirlerine zarar vermeden bir arada nasıl durduklarına kafa yoran "Kuantum Fizikçiler"le, bütün dünyaya yayılan ve de her saniye bir şeyler alıp satar hale gelen şirketlerle nasıl baş edebileceklerini kara kara düşünen "Global Yöneticiler" bir araya gelerek yeni yönetim modelinin ilk prototiplerini ortaya koymaya başladılar. Bu anlayışın en önemli boyutları "Müşteriye boyun eğme" ve "Çalışana değer verme" olarak özetlenebilir. İşte bu, şirketin "Misyon, Vizyon, Temel Değerler ve Stratejiler"i konusunda yıllar süren gayretlerle bilinçlendirilen çalışanlara çalışmaları esnasında âzami serbestliği tanıyan yönetim tarzıdır... Bosna-Hersek'le oynadığımız maçta oyun esnasında kulübesinden hemen hiç çıkmayan Miroslav Blaseviç mi, yoksa takıma nefes aldırmadan müdahale ettiği için tribüne yollanan Fatih Terim mi "Yeni Yönetim Modeli"ne uygun davrandı? Yoksa bizim oğlanlar mı kabiliyetsiz çocuklardı? Hep futboldan yönetime gittik, bugün bir değişiklik olsun dedik...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.