"Geldim, gördüm yendim" demiş Sezar, bundan kaç bin sene önce Tokat civarlarında bir yerde. Demiş ama, gel sen onu tenha bir yerde sor da Sezar'a, neler çekmiş bir gör! Biz de geçen bir yazımızda yaklaşık beş bin kilometre yolu bir cümlede özetledik diye hiçbir sıkıntı çekmedik zannedebilirler. Sıcaktı, soğuktu, güneşti, bulut idi, yol tamiratıydı, tozdu topraktı... Bunların hepsi bilinen ve tedbiri bir ölçüde alınabilecek tehlikeler. Ancak bu tür çok değişik kültürel ortamlarda ve de büyük ölçüde eş dost arasında geçen seyahatlerde diğer büyük iki tehlike daha var. Birincisi her uğradığınız yerde küçücük, minicik "ne olursunlu", bazan "Allah aşkına bu kadarcık şeyin yükü mü olurmuş", "Şu arabanın arka camının önüne koyuveririm ben onu..." tarzında verilen hediyeler, diğeri ise eğer yanınızda hanımlarınız varsa "Canım şimdi şuncağız şey, hem torunlar, kızlar, analar, bacılar onlara bir şeyler, bir hediyecik olsun almak gerekmez mi? Biz bir yer buluruz sen merak etme" tarzında satın alınan, sizin kızdığınız ama eve gelindiğinde gönül almamıza yarayan ufak tefekler... Bu en büyük tehlike bir de iki aile bir arada yolculuk yapıyorsunuz, vay başınıza gelenler. Bütün bunları uzun yıllar yaşadığım için, bu defa hanımdan kesin söz aldım. (Arkadaş, çok çok istisna olarak, hani şöyle Anadolu'nun bütün güzelliği, işleyenin bütün samimiliği ve samimiyeti yansımış artık motifini siz söyleyin, "gelincik mi?", "Sarhoş bacağı mı?" her ne ise, dayanılmaz şiddetle satın alma hissi veren bir yemeni haricinde hiçbir şey alınmayacak!) "Tamam, tamam"lı bir geçiştirme ile yola çıktık. Buyurun size iki tane minik Amasya semaveri (hediye), "Aaa... Bunlar nereden çıktı" deyip hayrete düştüğümüz, Rize bezlerinden memul iki torba dolusu hediyelik. Siz Ayder'in yolunu sorarken hanımlar kaşla göz arasında halletmişler. "Çorum'dan iki kilo leblebi de almadan mı geçeceğiz." Koyunlu Halı Fabrikalarının sevimli genel müdürünün hediyesi iki zarif seccade "Buluruz bir yer kafanı yorma, sen direksiyona dikkat et..." Göreme'den sekiz on peri bacası motifçiğini de unutmayalım. "Ah, ah, geleceğinizi önceden bilseydik, size bizim memleketin filanından hazırlardık yazık yazık..." hayıflanmaları arasında atlattığımız birkaç tehlike!.. Sonuçta yol arkadaşınız memleketinden -Konya Ereğli'den- dayanılmaz lezzetteki birkaç kilo tulum peyniri. "Bunlar ne yahu?" diye az daha çıldıracağınız iki büyük kabak. Sekiz on santimetre çapında, yetmiş seksen santimetre boyunda, onları da ön tarafa ayakların arasına aldı "Konyalı" yol arkadaşım. Bu minval üzere Bolu civarında hem mânevi havası, hem de peyzajı yönünden şahane bir dinlenme alanı olan Hayreddin-i Tokadî hazretlerinin kabrini ziyaret ve bir mola verdik. Bundan sonra ver elini İstanbul... Araba ağzına kadar dolu ya hesapta, hanımların dağ başında tezgâh kurmuş köylü teyze ve bacıların satış tezgahlarına doğru yönelmelerini pek de umursamadım. "Ne bulacaklar burada satın alacak canım, boşver rahatına bak" dedim ve arabanın koltuğuna şöyle iki üç dakika yaslanıp, yeşilliklerin tadına varmaya çalıştım. Birden ne göreyim! Bizim hanımlar ellerinde koca iki poşetle gelmiyolar mı? Aman ya Rabbî. "Yine ne buldunuz yahu, bu dağ başında hem nereye koyacaksınız bu koca paketleri" deyip sızlanmaya başlayamadan, "Kucağımıza alırız, şurada İstanbul'a ne kaldı, hadi hemen yola çıkalım ne aldığımızı anlatırız" dediler. Ticari faaliyetlerin temeli Ne mi almışlar? Taaa... Çin denilen memleketin bilmem neresinde, kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen, ama üzerinde "Made in China" etiketi yapıştırılmış ikişer tane çok zarif ve kullanışlı el şeklinde sırt kaşıyacağı ve de her iki ailede mevcut torunların ellerinden düşürmeden günlerdir oynadıkları tahtadan mamul ortasında hafif oynattıkça, yem yiyen tavuklar bulunan sevimli mi sevimli oyuncaklardan yedi adet... Altısı Türkiye'de kaldı. Bir tanesi ise izinden dönen "Alamancı bir amcayla" arkadaşının Almanya'daki torunu için "reexport" yapıldı. Sen Anadolu'nun bağrındaki muazzam el sanatlarının muhteşem eserlerini pazarlamayı bırak, dünya üretiminin yüzde yetmişine sahip olduğun fındığı bile adam gibi pazarlamada problem yaşıyorsun. O zaman İsmail Kaya hocamıza hak verelim. Bütün ekonomik ve ticari faaliyetlerin temeli "Pazarlama"dır. Bunu becerebilenler ayakta ve hayatta kalacaklardır...