Bu neyin gerginliği?

A -
A +

Son zamanlarda "öğrenen olmak" deyimiyle ifade edilebilecek yeni bir model yönetim biliminin gündeminde önemli yer tutuyor. Özetle insanlarda, şirketlerde, toplumlarda doğuştan ya da tabiî olarak var olan merak etme, araştırma, öğrenme, heves ve arzusunun kırılmaması aksine teşvik edilmesini sağlayacak bir ortamın oluşturulmasını sağlayacak bir anlayış olarak ifade edilebilecek olan "öğrenen organizasyon" kavramının birçok yönleri ve unsurları var. Meraklıları için ana kaynaklardan biri işin öncü uzmanlarından Peter Senge'nin "Beşinci Dipislin" kitabı olabilir. Bu kitapta Senge, ögrenen olmanın vizyon, kişisel kalite, takım olmak, zihni kalıpların esiri olmamak şeklinde sıralanan dört unsuruna sistem düşüncesi olarak "beşinci bir disiplin" ekliyor. Bu sonuncudan başlarsak; 1970'li yıllardan itibaren bilim dünyası asırlar boyu süren "analitik" düşünme tarzından "sistem yaklaşımı" denilen ve olayları bütün boyutlarıyla ele alan yaklaşım tarzına doğru yöneliyor. Bu sayede her problemin temel sebepleri bir bütünlük içinde ele alınabiliyor, palyatif tedbirler yerine köklü çözümlere ulaşılmaya çalışılıyor. Bütünsel düşünmeye ulaşmak için ise "paradigma"ların ya da "zihinsel kalıpların" sorgulanması gereği üzerinde duruluyor. Bazı paradigma ve "tabulaşmış düşünce kalıplarının" sorgulanması gerektiği ortaya konuluyor. Ancak bu sorgulamanın tek başına mümkün olamayacağından hareketle "takım halinde düşünme" tavsiye ediliyor. Güncel deyimle "ortak aklı" harekete geçirmek gerektiği vurgulanıyor. Takım olabilmenin birçok şartları sıralanıyor, ancak en önemlisi olarak "farklılıkların meydana getireceği sinerjiden" yararlanmak için "farklılıklara saygı göstermek" gereği ortaya konuluyor. Başarılı takımlar kurabilmek için ise; konusunun "ustalarına" yani kaliteli takım üyelerine olan ihtiyaç ortaya konuluyor. Bunun için kişisel gayretlere gerek duyulduğu belirtiliyor. "Öğretim" paradigmasından bir harf değişikliği ile "öğrenim" ya da "öğrenme"ye geçmenin şart olduğu tesbit ediliyor. Kişileri ve takımları "öğrenme"ye doğru motive etmek için onlara; beyin ve gönüllerine hitap edebilecek, onları uzak ufuklara yönlendirebilecek bir "vizyon" sunulmasının şart olduğu belirtiliyor. Vizyonun belirlenmesinin yeterli olmadığı "O vizyonun, takımın (toplumun, milletin) bütün fertlerince paylaşılması gerektiğinin altı çiziliyor. "Vizyonun paylaşıldığı"na alamet! "Vizyonun paylaşıldığı"nın en önemli belirtisi olarak da o takımda ya da toplumda belli bir gerginliğe yol açması gösteriliyor. Şimdiii.. Türkiye'deki son günlerde yaşanan gerginlik bu ise ne âlâ... Eğer bu gerginlik "değişimle başetmenin" en önemli aracı sayılan "öğrenen organizasyon" olma telaşının dışında bir şey ise o zaman vah ki, vah!.. Çünkü "öğrenmenin" tersi "ölüm"dür, demişler bir arama konferansına katılanlar. Not: Bu yazının günlük hayata uyarlanmasını merak edenler 7 Mayıs Cuma günkü Dünya Gazetesinin 13. sayfasındaki Sayın Mehmet Öğütçü'nün makalesini okusunlar. Sayın Öğütçü ile yüz yüze tanışmadık ancak ülke meselelerini böyle objektif ve vukufla ele alabilen insanların varlığı herkese olduğu gibi bana da umut veriyor. Elinize, dilinize ve de gönlünüze sağlık Mehmet Bey!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.