Bu tren de kaçarsa!..

A -
A +

1963 yılında üniversiteye başladım. Yani bundan kırk yıl önce. O zamandan beri Avrupa Birliği'ne üye olma meselesi ülkenin gündemindedir. Ama ne hikmetse bir türlü bu üyelik işi olmamış, ya da oldurulmamıştır. En önemli fırsat da Ecevit'in Başbakan olduğu 1970'li yıllarda kaçırılmıştır ya da kaçırtılmıştır. O yıllarda Yunanistan Avrupa Birliği normlarına uygun demokratik bir yapıyı kurmuş, kapağı AB'ye atmış, sonra birliğin o günlerdeki yapısı içinde sağladığı muazzam yardım ve imkanlarla hem ekonomisini hem de siyasetini sağlama bağlamıştır. Tamam, Avrupa, kültür köklerinin bir kısmını Yunan'dan almıştır, bu yüzden Yunanistan'a "yeğen" muamelesi yapmıştır. Ama Yunanistan da "dayı"nın normlarına uygun bir hayat tarzını gerçekleştirmiştir. Sayın Ecevit ve diğerleri... Türkiye'nin o zaman AB trenini kaçırması belki de Cumhuriyet döneminin en büyük talihsizliği; daha açıkçası "akılsızlığı" olmuştur. Bu kararda sadece Sayın Ecevit'i suçlamak doğru olmaz, ona yön veren çeşitli kesimlerin varlığı da konuşulmuştu o zamanlar. Şimdi Avrupa Birliği treni uzun bir yolculuktan ve daha fazla vagonları ardına takmış bir durumda Türkiye'ye yakın geçmektedir. Eğer Sayın Tayyip Erdoğan gerekli özeni ve basireti gösteremeyip AB trenini kaçırırsa, bundan sonraki nesiller onu da Sayın Ecevit'i hatırladığı gibi hatırlayacaktır. Hükümet Kıbrıs halkının verdiği olumlu mesajı iyi algılamalı ve Kıbrıs problemini acilen çözerek AB ile müzakere sürecine giden yolu açmalıdır. Bu AK Parti iktidarının en önemli imtihanıdır. Türkiye'nin problemi ekonomik değildir, Türkiye'nin meselesi ekonomik, sosyal, siyasi bütün problemlerini çağın gereklerine uygun tarzda hallederek "değişim sürecini" başarıyla tamamlamaktır. Bu süreç aksağıyla, eksiğiyle rahmetli Turgut Özal tarafından başlatılmış, ne yazık ki onun ölümünden sonra "sanki bilerek" akamete uğratılmıştır. AK Parti Hükümeti, 70 bin Kıbrıslı soydaş ve 80'lik Denktaş'ın yıllardır kangren haline gelmiş "çözümsüzlük" hastalığına çare bulmalıdır. Çözüme katkıda bulunursa... Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül'ün, "bu işin anahtar kelimesi 'uzlaşı'dır" mesajını, Sayın Denktaş'ın da doğru algılaması gerekir. Çözüme katkıda bulunduğu takdirde Denktaş da gelecek nesillerin gönüllerinde yer alacaktır. Aksi takdirde tarihe; 50 yıllık ömrünü bir çözüm formülü üretemeden geçiren bir siyasetçi olarak geçecektir. Dünden beri kafamı zonklatan soruyu bu çerçevede sizlerle paylaşayım: "Peki bizim başımızda 40 yıldır Saddam gibi bir diktatör yok ama Allah'ın bahşettiği bunca imkanlara rağmen neden bizim fert başına milli gelirimiz Ortadoğu'nun kaba diktatörlerle yönetilen ülkelerinden bile aşağıda?" Bu durumdan kurtulmanın yolu, Avrupa'nın 200 yıldır "acı ve kanlı tecrübelerle normlarını tesbit ettiği" demokrasiyle mümkündür. Umarım bu defa Türkiye bu fırsatı kaçırmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.