Çok minik, çok basit, çok sade de olsa bir "iş yeri" açıp, onu devam ettirmenin ne kadar zor olduğunu bilen bilir. Bir hızar, bir planya, bir "kafadan kızma" fitilli ateşlemeli Deutz motorla başladığımız marangoz-hızarcı karışımı dükkandaki maceramızın en önemli ögesi "Müşteri" idi şüphesiz. Bazen günlerce gelen giden olmazdı. Rahmetli hemen durumu pozitif olarak yorumlar "Oğlum buna marul kesadı denir. Marullar bollaşınca işler açılır. Kafamızı yormayalım. Çalışalım üretelim, stoka konfeksiyon kapı pencere yapalım birkaç haftaya varmaz müşteriler sökün eder inşallah" der devam ederdik... Bir başka zaman için "Döndürgeç kesadı" yorumunu yapardı, hani oğlanların topaçlarını vınlatmaya başladıkları günlerde. Bir başka kesat dönem "Kocakarı soğukları" idi mesela. Bunlar gelir geçer "krizler" di. Ellili yılların ortalarında başlayan dükkancılık maceramız 1960 mayısının sonlarında öyle bir darbe yedi ki rahmetli bütün diğer esnaf gibi feleğini şaşırmıştı. "Baba bu nedir?" diye sorduğumda ağzını bıçak açmamıştı. Bendeniz de o yıl Manisa'da yatılı olarak okumaya başlayacaktım. Neler çektiğimizi çok iyi biliyorum. Yatılı okulun masraflarını ihtilal kargaşası yüzünden o üç yıl boyunca zor denkleştirmiştik. O kriz yüzünden çok istememe rağmen İTÜ'nün imtihanları için İstanbul'a gidememiştim. Sonra darbenin tesiri hafiflemeye işler açılmaya başladı, bu arada ben de Ege Ziraat'i bitirdim. Asistan oldum doktora vesaire derken tekrar gürültü patırtı başladı memlekette. Koalisyonlar, siyasi çalkantılar, öğrenci hareketleri, günde otuz kırk fidanın biçildiği günler. Yine ekonomik kriz, derken 12 Eylül patırtısı ve daha da kötüleşen ekonomik şartlar... Rahmetli artık olgunlaşan ve birazcık tüccarlığa terfi etme yoluna giren "Dükkan"ı kapatma kararı aldığını söyledi bir gün. O an da içimde bir şeylerin "cız" ettiğini hâlâ hatırlarım. "Babacığım biraz sabret bugünler de geçer, sen çalışmadan duramazsın, hastalanırsın" dedimse de dinlemedi. Bir bakıma memleketi bu hale sokanlara küserek köşesine çekildi. Ve tahmin edeceğiniz gibi sarardı soldu ve veda etti hayata... Şimdi basit bir marangoz dükkanını bu kadar etkileyen bu darbecilik hikâyelerinin ekonomimize verdiği zararlar ne olacak? Babamın zararlarını hadi bizler helal ettik, ekonomik krizlerden dolayı aç susuz çıplak kalan milyonların hesabı kimden sorulacak? Zararı nasıl mı ölçeriz? Kolay. Bizimle beraber yola çıkan Güney Kore'nin bugünkü milli gelirinden bizimkini çıkarın, aradaki farktan babamın payına düşeni rica edeyim, mirasçılarına ben paylaştırırım size zahmet olmasın!