Bir seminer sırasında kahve arası verdik. O gün bana hiç anlamadığım, aslında anlamak için kafa yormaya hiç niyetli de olmadığım alet edevatın kurulması çalışması konusunda yardımcı olan takım arkadaşım kemal-i ciddiyetle yaklaştı. Oturduğum kürsünün üzerine önce ellerini, sonra da ellerinin üstüne çenesini koyarak ve de gözlerimin taa bebeklerine bakarak, "Abi" dedi "Cep telefonu yokken siz nasıl yaşıyordunuz?" Birden irkildim ve kendimi sanki bir bilgisayar oyununun içindeki habire pataklanan, vurulan, öldürülen sanal insanlardan biri gibi hissettim. Biraz toparlanınca, "Nasıl yani" dedim. "Ne alakası var şimdi bu sorunun" Acıklı acıklı "Abicim, 'ceb'i evde unutmuşum bu sabah telaşla çıkarken, kendimi boşlukta hissediyorum" diye yakındı. Neden sonra kendime geldim. Kendimi onun yaşındayken düşündüm. Babamın sesi kulaklarımda çınladı. "Hadi oğlum" derdi bazan "Komşu Mustafa amcaya git, bir İzmir yazdır, keresteci ile görüşeceğim. Bak bakalım durumu nasıl, durumu sıkışıksa acele yazdır, daha da sıkışıksa yıldırım yazdır, görüşelim, yarın kamyoncu İzmir'de olacak, işimiz aksamasın..." Alaşehir-İzmir 140 kilometre, o zaman normal telefon üç dört saatte, acele olursa bir saate kadar, beş misli bedel ödemeyi göze alır, yıldırım yazdırırsan yarım saat sonra İzmir'le görüşebilirdiniz. Bütün bunlar normal şartlarda geçerli olan sürelerdi. Milletlerarası telefon görüşmesi hiç gündemde değildi. Zaten ihtiyaç da yoktu. Şimdi gel de "empati yap" kolaysa ve kendini cep telefonundan birkaç saat ayrı kaldığı için perişan hisseden genç takım arkadaşının derdine ortak ol. Anlayacağınız nesiller arası anlayış farklılıkları artık hem daha kısa zaman aralıklarına hem de daha derinlere doğru hızla yol alıyor. Hele bir de muhatabınız genç, bilgisayar teknolojileriyle haşir neşirse, üstüne üstlük yazılım denilen "gayya kuyusu"na dalmışsa onunla ortak noktalar bulmak, bırakın ağız tadıyla bir sohbet sürdürmeyi, iş yerinde adam gibi ilişki geliştirmek bile başlı başına bir problem haline geliyor. Tabii teknolojiyi takip etme ve kullanma becerileri iş hayatının iş yapma biçimlerini de hızla değiştiriyor ve ortaya yepyeni davranış kalıpları çıkıyor. Kişileri biraz daha içine kapalı tabir caiz ise asosyal hale döndüren bu gelişmeler iş yönetimini daha da zorlaştırıyor. Çare? Delegation, delegasyon, yetki devri, görev ve sorumluluk aktarma, iş göçerme, çalışanları güçlendirme, empowerment gibi başlıklar altında sunulan yönetim uygulamalarını tekrar tekrar okumak, varsa konuyla ilgili seminerlere katılmak ve "gençlerle gönül bağını koparmadan" kenara çekilmek. Aksi takdirde iş hayatı her iki taraf için de çekilmez hale geliyor...