Çifte bayram olsun!

A -
A +

Çocukluğum küçük bir Ege kasabası olan Alaşehir'de geçti. 50'li yılların fakirliğini yaşayanlardanım. Şu kadarını söyliyeyim, o zamanlar yamasız elbise giymeyen yok gibiydi, hatta yoktu. Ama o günlerde "komşuluk" kavramı bütün güzelliği ve ihtişamıyla yaşanıyordu. Mahallede herkes elinin erdiği, gücünün yettiği kadar birbirine yardımda yarışırdı. Muhtaç komşulara ikişer kalıp sabun hediye edebilirdiniz mesela, ayıplanmak korkusu duymadan. Özellikle ramazanlarda iftar sofraları ayrım yapmaksızın tüm komşulara açıktı. Herkes gizli fakirleri araştırıp, gönül kırmadan onlara yardım etmenin yollarını arardı ve bulurdu. Dayanışma ruhu... İşte bu komşuluk ve bunun sağladığı "dayanışma ruhu" toplumun sağlıklı bir şekilde kalkınma hamlelerini gerçekleştirmesinde temel teşkil etmiştir. Milletin dayanışma ve yardımlaşmadaki bu başarısı "toplumsal sabır derecemizi" çok yükseltmişti. Ancak zamanla sanayileşme ve şehirleşmede kaydedilen hızlı ancak sağlıksız gelişmeler, toplumumuzda en fazla "komşuluk ilişkilerimizin" kimyasını bozdu. Bunun üzerine kimin ya da kimlerin başımıza sardığını tam olarak bilemediğim Doğu ve Güneydoğu'da sahnelenen anarşi ortamı büyük şehirlere özellikle de batıya göçü patlama şekline döndürdü. İşte bu göç dalgasıyla büyük şehirlere yerleşen insanlarımızla, çoğu kimse "etnik kökeni" dolayısıyla komşuluk yapmaya yanaşmadı. Çünkü farklı kültürler söz konusuydu. Dil, örf, adet farklıydı. Aslında bu insanlarla yakın teması olanlar, onların ne kadar kibar, ne kadar dürüst, ne kadar kanaatkâr ve terbiyeli olduklarını bilebilirlerdi. Ben bu imkanı buldum. Birbuçuk yıl doğuda askerlik yaptım, bunun yanında üniversitedeki yirmi yılım, öğrenciliği de sayarsak çeyrek asır bu insanlarla yakın oldum, onları yakinen tanıma imkanı buldum. Komşuluk kültürüne darbe! 1970'li yıllarda komşuluk kültürüne en büyük darbelerden birini de, hiçbir ön tedbir almadan makinası ve beraberindeki kültür bombardımanı ile ithal ediverdiğimiz televizyon furyası vurdu. Özellikle Amerikan toplumunun "egoist" ya da "vahşi kapitalist" unsurlarını su gibi yutmaya başlayan Türk milletinin komşuluk kültürü en büyük darbelerden birini daha yemiş oldu. Şimdi durum şu, çok zenginler sınırları yüksek duvarlarla örtülü "City" ya da "Country"lerde birbirleriyle "hava atma" yarışındalar. Orta halliler oturdukları apartmanlardaki kat komşularından habersiz, ara sıra selamlaşarak vaziyeti idare ediyorlar. Ama büyük çoğunluk; bu sitelerin çok yakınlarında bir yerlerde süte muhtaç bebeler, yemeğe muhtaç lohusalar, yaşlı dedeler nineler, buz gibi soğuk evlerde hayatlarını sürdürmeye gayret ediyorlar. Size bir teklifim var... Eminim hepimiz, normal insanlar olarak bunlara yardım elimizi uzatmak istiyoruz. Mutlaka birşeyler yapıyoruz. Ama bu bayram gününde şöyle bir teklifim olacak, terörün beslendiği en mümbit arazi olan bu kesimden kendimize bir aile seçelim, hiçbir tören, merasime gerek duymaksızın kendi gücüyle ayakta durabilene kadar onlara gizlice elimizden geldiğince destek olalım. Sonra yeni aileler bulalım. Zor değil biraz başımızı kaldırsak onları görürüz. Toplumumuzun temeli olan "aile"yi güçlendirmek huzurlu bir ülke için en önemli adımdır. Yoksa terör sadece polisiye tedbirlerle ve de gazete ve televizyonlarda olayların en çarpıcı resim ve görüntülerini en erken yayınlamakla önlenemez. Bu yazıdan sonra bir aile, diğer bir aileyi kardeş seçse, yeter, çünkü güzel örneklerin bir başlangıcı olması gerekir. Bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.