Çocuk; ama ya "çocukluk"

A -
A +

Çocuklar, ailenin süsleri, milletlerin geleceğinin teminatı, insanlığın devamı için olmazsa olmazlar... Hepsi tamam, peki "çocukluk"tan ne haber? Çocukluğumdan bahsedeyim biraz... Annem yine bozulur. Hani birazcık fakirlik vardı serde o zamanlar. İlkokuldan önceki yılı hatırlarım, ablam ilkokul son sınıftaydı. Bir gün bana süt mavi yazan bir boyalı kalem ve üç tane cam bilye (İzmir'de "dringa", Alaşehir'de "cambalik" Eşrefpaşa ağzında "meşe" denilen şey) getirmişti. Yıl demek ki 1950-51 oluyor. Amerika'dan gelmişti o oyuncaklar, hediye olarak. İnanır mısınız o mavi kalemcik hâlâ gözümün önündedir. Ne kadar sevinmiştim. Hele o cam bilyelerle nasıl oynardım saatlerce. Sonra ilkokul çağları. Bayramlarda yeni ayakkabı alınması mesela. Başlı başına bir olaydı. Sevinç ve mutluluk kaynağı idi. İlk saat "kullanılmış" bir Nacar'dı. İki de bir direği kırılırdı. Ne demekse 17 taşlıydı. Zarif bir saatti. Hele ilk bisiklet, yine ikinci el bir Alman bisikleti idi. Markası "Bauer"di. "Çiftçi" demek olduğunu yıllar sonra öğrenmiştim. Deliler gibi binerdim ona. Adeta bir bisiklet cambazı olmuştum. Bütün bunlardan daha etkileyici olanı mahallenin bütün çocuklarına babacığımın boş zamanlarında yapıverdiği, tahta tüfekler, tabancalar, kılıçlar ve bunlarla yapılan savaşlardı belki. Bütün mahallenin arsaları günde beş defa el değiştirirdi... Daha başka ve derin iz bırakan "Çocukluk anısı" "Mesci Nene"dir. Hiç tahsili olmadığı halde müthiş bir pedagog idi rahmetli. Akşamları babalar, "kahve"ye gidince annelerin rahatça "sohbet" etmeleri için bütün çocuklar ona emanet edilirdi. Ne masallardı, ne hikâyelerdi, ne bitmez tükenmez bir kültür hazinesi hanımdı. Ev sahibinin çocuğuna takılırdı arada bir "oğlum git annene söyle, bu masallar Omarlar'dan gelmiyo, damarlardan geliyo, damarları biraz besleyelim!.." Gelsin şerbertler, çerezler. Ve dükkan... Her türlü alet edevatın ve malzemenin emre amade olduğu müthiş bir oyun alanı. Kapıları açılan kapanan koltukları ve direksiyonu bile olan bir otomobil imal etmiştim. Bir de tahtadan mermi atan bayağı bir toplu tabanca. Hayal gücünü kullan kullanabildiğin kadar... Bir de bugüne bakalım... İşte bu "çocukluk"un bizim neslin karakter yapısına olumlu katkılar yaptığına inanıyorum. Bir de bugüne bakalım mı? Apartmanların dört duvarı arasında bilgisayar ekranlarına gömülmüş, çoğunluğunun bir dediği iki edilmeyen, her yeni şeyin sıradan sayıldığı, "arkadaşlık" ihtiyacı tam olarak karşılanamayan bir nesil geliyor. Tam oyun çağında cumartesi pazarları kurs ve dershane telaşıyla doldurulmuş çocukluğunu tam yaşayamayan çocuklar!.. Testlerle beyinleri dondurulmaya çalışılan binlerce genç... Belki "bilgi çağı"nın ihtiyacı böyle bir nesildir bilemiyorum. Ama bizim çocukluğumuz daha bir dolu dolu, daha bir fakir ama bir o kadar doyurucu idi. Belki şimdiki çocuklar elli yıl sonra aynı şeyleri yazarlar gazete köşelerine, o da başka bir mesele. Çünkü dünya hep dönüyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.