Çok çalışmamız lazım, çoook!..

A -
A +

12 Aralık hepimiz için gerçekten uzun bir gün oldu. Özellikle Kopenhag'ta hareketlilik gece yarısına kadar sürdü. Sonunda Dönem Başkanı Danimarka'nın genç Başbakanı beklenen açıklamayı yaptı. Türkiye 2004 Aralık'ına kadar siyasi kriterlerle ilgili hukuki ve fiili olarak tatminkâr düzenlemeleri gerçekleştirirse müzakerelere başlayacak ve göstereceği performansa bağlı olarak üyeliğe kabul edilecek. Siyasi kriterlerden demokrasi, insan hakları, yönetimde sivilleşme konularının anlaşıldığı, burada her konuşmada, her TV programında, her gazetede ve dergide açık ve net olarak devamlı gündeme getiriliyor. Bu açıklamadan sonra ilk önce bir şok dalgası yayıldı Kopenhag'ta. Çünkü Avrupa Birliği pazarlıkta elini gevşeten taraf olmuştu. Sonra sakin kafayla düşünmeye başladım herkes gibi. Aslında "bir musibet, bin nasihatten yeğdir" ölçüsünden hareket edildiğinde bu bizim için hayırlı olacaktır. Şüphesiz Avrupa'nın Türklere karşı bir çekincesi vardır. Ancak geçmişte yaşananları o günün şartlarında değerlendirmeli. Bugün taraflar olarak bilgi çağının gereklerine uygun davranışlar sergilemeliyiz. Mesela biz Türkler olarak, soğuk savaş dönemlerinden kalma "Herkesi" şüpheli, bütün komşularımızı düşman, tüm Avrupa'yı mutaasıp haçlı ve bu yüzden bize karşı çifte standartlı olarak görme paradigmamızı değiştirmeliyiz. Yıllardır gözlemlediğim bir hususu bu seyahat esnasında test ettim. Dünyada halkların birbirleriyle bir alıp veremedikleri yok. Çatışma ve çözümsüzlükleri politikacılar kendi amaçlarına uygun buluyor körüklüyorlar. Bu ise basın dünyasını hareketli ve bereketli kılıyor... Kopenhag'ta uçaktan iner inmez bizi otellerimize götürecek otobüslerden birine bindiğimde Yunanlı meslektaşlarla yol boyu sohbet ettik. Taraflar olarak insanlar arası problemlerimizi aştığımıza inandığımızda anlaştık. Haberleşmedeki muhteşem ilerlemenin insanları daha çok yakınlaştırdığı, sınırların bir anlamda yok olmaya başladığı ve bu gelişmelerin ülkelerin iç ve dış politikalarına olumlu etkiler yaptığını paylaştık. Gerek Yunanistan'da gerekse Türkiye'de okul kitaplarında hâlâ düşman komşular olarak tanıtılan iki ülkenin başbakanlarının ikili görüşme sonrası yaptıkları açıklamalar sırasında sergiledikleri olumlu tavır bu düşüncemizi pekiştirdi. Asırlar boyu çok acı tecrübeler sonucunda Avrupalının ulaştığı "siyasi, ekonomik ve kültürel kriterler"in insanı ve insan haklarını öne çıkaran bir anlayışı temel aldığını kabul edelim. Bu insanlara küsmeden kızmadan yolumuza devam edelim. Bu konuda gerek Başbakan Sayın Gül, gerekse Sayın Erdoğan olumlu örnek oldular. Bu yazıyı yazdıktan sonra yola çıkıyoruz. Umarım bu arada daha güzel gelişmeler olur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.