Dalgalandım da duruldum!

A -
A +

İnsanlığın başına dert olan ve ileride de daha büyük dert olacağı görünen hastalıklardan biri de "obezite". Yaptığım ölçüm ve test sonuçlarına göre bendenizin de sınırları içine girmek talihsizliğini yaşadığım "aşırı şişmanlık" durumu. Herkes gibi ben de bir zamanlar tığ gibi delikanlı idim. 1970 yılında Patnos'ta yedek subay iken sabah erken yola çıkıp, akşama garnizona dönmek üzere 14 saatlik bir sürede dörtbin dörtyüz kırk iki metre yüksekliğindeki Süphan Dağı'nın zirvesine çıkıp, Van Gölü'nün eşsiz görüntüsünü temaşa edip dönüverecek kadar tığ gibiydim. Sonra üniversitede oturmaya başladım çalışma masasına. Daha sonra İzmir Fuar Müdürü iken ilk yağlanma alametleri başladı bendenizde. Herkesin "Sana yakışıyor, uzun boylusun yoo, farkedilmiyor." Teraneleri arasında geri dönülmeyen yola girdim, farkında olmadan. Sonra hep "oturup çalışmak" denilen işler yaptım. Ama hep şişmanladıkça "boyun var, kurtarıyor" tekerlemesiyle, iki yıl önceye kadar geldim. Elbiselerim "battal beden" ölçüsüne vardığı günlerde, artık vücut iskeleti haber verdi "bu terazi bu sıkleti çekmez" ve de iki yıl önce bugünlerde hareket kabiliyetini ve reflekslerini kaybeden vücut, ters dönen ayak bileğimin kırılmasına mani olamadı. O gün bugündür, daha da artan hareketsizlik, obezite ölçümü artırmaya devam etti. Bu arada kırık ayağı kollayayım derken bu defa, diğer ayağımın ökçesindeki bağlar zayıfladı. Bir ara değneğe mahkum bile oldum. İşte o değneye mahkum olduğum günlerde, kendime geldim. Ve sıkı değil ama bir ölçüde şuurlu bir şekilde kilo artışını durdurdum. Bunu yaparken kesinlikle aşırı kilo verdiren tavsiyelere ve preparatlara prim vermedim. Şimdi önümüzdeki iki yıl içinde onbeş hatta becerebilirsem yirmi kilo vermeyi plânlıyorum. Bunun olabileceğine inandığım anda, moralim düzeldi, hayata daha olumlu bakmaya başladım. Ekonominin gidişatından pek fazla anlamamakla beraber, yaşadığım bu tecrübeden hareketle şöyle bir değerlendirme yaptım. Bu sabah umarım sıkılmazsınız? Türkiye de bir zamanlar tığ gibi bir delikanlı idi. Sonra Marshall Planı, ABD yardımları, dış ve iç borçlanma imkanlarını sonuna kadar kullanarak 1950'lerden sonra göbek yapmaya, ondan sonra da obezleşmeye başladı. Son dört yıldır uygulanan ekonomik istikrar paketine kadar gelmiş geçmiş, kimi rahmetli olmuş, kimi hâlâ ortalıklarda memlekete nizam verme iddiasıyla dolaşan, aslında memleketi hareket edemez hale getirmeye katkıda bulunmuş! zevat hâlâ eski alışkanlıklarını sürdürmek istiyorlar ama bunu beceremiyorlar. Bıraksanız yine başlayacaklar "onlar bir veriyorlarsa ben beş vereceğim, onlar köprüye zam yapıyorlarsa ben bedava yapacağım, köykentler yapacağım, göçü durduracağım, herkese iki anahtar vereceğim (malum Amerikan rüyasının Türkiye versiyonu, herkesin evi ve arabası olacak ya!) emeklilik yaşını otuzbeşe indireceğim" deyip durmaya. Bütün bunların işe yaramadığını, uyguladıkları popülist politikaların ülkeyi yaşanmaz hâle getirdiğini kendileri de biliyorlar. Anadolu'nun bağrından kopup gelen, yıllardır ülkelerine hayırlı hizmetler etmekle yüreği yanan, bu aşkla gece gündüz çalışarak başarılı sonuçlar alanlarla başka türlü başedemiyeceklerini anladıkları için de son günlerde belden aşağı vurmaya devam ediyorlar. Ama "Atı alan Üsküdar'ı geçti" şeffatlığın bütün boyutlarıyla yaşandığı bu "internet çağı'nın güneşi herkesi aydınlatıyor, herkes olduğu gibi görünüyor. O zaman "görünen köy de kılavuz istemez." Enseyi karartmayın! Ve de dalgalı kurun da yardımıyla ülkenin tabii bir gidişle obeziteden kurtulma çabalarının keyfini çıkarın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.