Ertuğrul Tuncer Bey' in öncülüğünde Petrol Ofisinde yaşanan başarılı değişim programını hepimiz dikkatle izliyoruz. Reklam filmlerinde diyorlar ya, "Değişim Kafalarda Başlar".. İşte böyle bir değişim için Kontent Kitap (0212- 284 42 88) tarafından "Sermayeyi Dans Ettiren Yetenek, Delifişeklik" adı ile Türkçemize kazandırılan kitaptan bir uzman gözüyle bizi etkileyen hususları sizlerle paylaşıyoruz bu hafta. Eski dünya düzenini artık unutmamız gerekiyor. Bütün geleceğimizin anahtarı bugün 1,3 kilogramlık beynin içinde yatıyor. Rekabet üstünlüğü farklı olmaktan kaynaklanıyor. Farklılık ise kuruluşların yaptıklarından çok bireylerin nasıl düşündüğüne bağlı. Bugün sermayeyi dans ettirebilen yegâne şey yetenek. Artık alışılmış tarzlarla iş yapmak mümkün değil, delifişek olmak gerekiyor. Toplumların işleyiş tarzında, sosyal davranışlarda, beklentilerde ve sistemlerde muazzam değişimler yaşanıyor. Aynı şey çağımızın öncü kurumları olan şirketler için de geçerli. Sevseniz de, nefret etseniz de, şirketler kapitalist sistemin enerji santralleri olmaya devam ediyor. "Şirketler çağımızın etkin ve belirleyici toplumsal kurumlarıdır" diyor Managing on the Edge'in yazarı Richard Pascale. Bir tek şu olguyu düşünün: En büyük 300 şirket yeryüzündeki üretken varlıkların yüzde 25'ini elinde tutuyor. Dünya ticaretinin yarısı çokuluslu şirketler eliyle yürütülüyor. Romalıları ya da Britanya İmparatorluğu'nu unutun gitsin. Dünyayı arşınlayan ve yöneten yeni imparatorluklardır artık küresel şirketler. Bu imparatorlukların etkileyici yanı, içi boş bir hukuki varlık etrafında kurulmaları. Tüzel kişilikler hukuki çerçevedir. Kabuktur. Bir şirket veya ticari firma temelde dört farklı ögeden oluşur: Kuruşu kuruşuna parayla ifade edilen sermaye; pasaklı ve pahalı donanım olarak karşımıza çıkan makineler ve binalar; problem çıkarıcı yazılım sayılan insanlar ve bütün bu unsurların en ele avuca sığmazı olan bir temel fikir. Şirketlerin elindeki muazzam güce şapka çıkarmakla birlikte, yarınlarda farklı bir görünüm kazanacaklarını ve farklı davranacaklarını da biliyoruz. Küresel, gerçek zamanlı, beyne dayalı ve karmakarışık bir dünyada, geçmişin esnek olmayan yapılarının hiç şansı olmayacak. Değişime uymak Ama delifişek kuruluşlar sırf bu trendlere ayak uydurmakla yetinmezler. Çevredeki değişiklikleri yansıtan bir ayna değildir onlar. Delifişek kuruluşlar, insanların daha önce hiç görmedikleri görüntüleri yansıtan aynalardır. Daha önce görünmez olanı, daha önce var olmayanı görmemizi sağlarlar. Neyin var olduğuna dair algılarımıza yeniden biçim verirler. G.B.Shaw'un 1903'te Man and Superman oyununda geçen bir sözü biraz değiştirerek aktarırsak, aklı başında kuruluşlar kendilerini dünyaya uydururlar, aklı başında olmayanlar ise dünyayı kendilerine uydurmaya çalışmakta inat ederler. Sonuç olarak, ilerleme aklı başında olmayan kuruluşlara bağlıdır. Digital Equipment Corparation'ın kurucusu Ken Olsen, aynı anlayışı farklı bir biçimde şöyle ifade ediyor: "En iyi varsayım yaygın olarak benimsenmiş bütün kanıların yanlış olduğunu kabul etmektir." Başarı geleceğe biçim vermekten geçer. Başarı yenilikçiliktedir, uyarlanmada değil. Andy Warlon öyle yaptı. Charlie Parker öyle. Michael Dell öyle. Muhammed Ali öyle. Onlar yeni, sarsıcı ve özgün bir şey oluşturdular. Bazıları kestirilebilir bir tutumla onları birer çatlak olarak görme, aşağılama ve hafife alma yoluna gitti. Oysa durum tam da Joseph Heller'in Catch-22 romanında Yossarian'ın sözü bağladığı gibi: "Tabii delice... İşte bu nedenle yapılabilecek tek akıllıca iş." Akıllılık ve aynılık çok büyütülüyor. Resim asla eskisi gibi olmayacak. Caz asla artık eskisi gibi olmayacak. Bilgisayar işi asla eskisi gibi olmayacak. Boks asla eskisi gibi olmayacak. İçgörü HIV gibidir. Çaresi yoktur. Bir kere kaptınız mı ondan kurtulamazsınız. Delifişek A.Ş. Kuruluşlar gelir ve giderler; yükselir ve çökerler. Sürekli şekil değiştirirler. Doğdukları ülkeleri ve bölgeleri terk ederler. Yeniden organize olurlar, yeniden hizaya girer, kurar, yeniden odaklanırlar. Hiçbir şey aynı kalmaz. Ancak korkmayın. Delifişek AŞ şimdiden burada. Delifişek AŞ diğer şirketlere benzemez. Donuk ve köhne bir şirketler topluluğu değildir o. Katı bir bürokrasisi yoktur. Zamanımızın değişen koşullarında ve öngörülemez ortamında sahiden ayakta kalabilen bir organizasyona dayanır. Farklı oluşu ve sürekli farklılığı arayışı hem görünüşünden hem de çalışma biçiminden bellidir. Vasat asla kazanamaz Muhabbet çağında bütün kuruluşlar diğerleriyle rekabet halinde. Faaliyet gösterdikleri sektörler, bölgeler ve pazarlar artık önem taşımıyor. Rekabet özgül değil; büyük işler veya ürünler, kusursuz hizmetler veya kariyer fırsatları sağlamaya odaklanmıyor. Duygusal ekonomide rekabet genel nitelik taşıyor ve kimin insanlara, tüketicilere ve çalışma arkadaşlarına iyi bir hayat sağladığı etrafında dönüyor. İnsanlara düşler sunmaya dayanıyor. Ve bu hayatın gerçekte ne anlama geldiği kabileden kabileye, insandan insana, dönemden döneme değişiyor. Önemli olan bizim sorumlu olmamız. Önümüzdeki yıllarda muazzam bir zenginlik oluşturulmasına tanık olacağımıza kuşku yok. Trilyonluk soru bu zenginliği kimlerin paylaşacağı. Bir şeyden emin olabiliriz: vasat asla katılamaz. Hiç kazanamadı, gelecekte de kazanmayacak. Bolluk çağında farklı olan nokta, vasat olanlara halihazırda üçmilyar yeni üyenin, sayılamayacak kadar yeni şirketin, lüzumundan fazla yeni ürünün ve hizmetin eklenmesi. Öyle de olsa, on yıl sonraya baktığınızda, en büyük rakipleriniz büyük bir ihtimalle henüz doğmamış ve meçhul durumda. Bütün bu bireyler ve kuruluşlar yeni zenginliği paylaşmak, pastadan bir dilim istiyor. Kazanan hepsini alır Başarılı olmak için şu batası normali bırakmalıyız artık. Başka herkes gibi davranırsak, aynı şeyleri görür, aynı fikirlerle ortaya çıkar, tıpatıp aynı ürün ve hizmetleri üretiriz. Normal çıktılar olsa olsa normal sonuçlar verir. Kazananın hepsini aldığı bir dünyada, normal eşittir hiçbir şey. Ama küçük bir risk almaya, ufak bir kuralı ihlal etmeye, birkaç normu görmezden gelmeye yatkın olursak, en azından teorik olarak yeni bir şeyle ortaya çıkma, bir kovuk elde etme, kısa dönemli bir tekel oluşturma ve biraz para kazanma şansımız olur.Delifişek iş hayatı piyangoya benzer. Katılırsanız kaybetme ihtimaliniz yüzde 99'dur. Öte yandan katılmazsanız kaybetme ihtimaliniz yüzde 100 olacaktır. Başarmak için işte o yüzde 1' in peşinden gitmeliyiz. Gelecek , risk almayı ve yeni kurallar koymayı göze alanların olacak. Gelecek onu oluşturma fırsatını kovalayanların olacak. O halde bir fazla toplumunda, duygusal ekonomide, sürtünmeden arınmış kapitalizmin eşiğinde yaşadığımıza göre, ne yapabiliriz? Doğrusu, cevap son derece basit. Bu çılgın dünyada hayatta kalmak ve büyümek için tek şansımız son tabuyu kullanmayı daha iyi becermek. İnsanlar iyi şeyler bekliyorlar. Para karşılığında harika değer sunulmasına alıştılar. Bunu da dünyanın her tarafında hemen her şirketten alabiliyorlar. Dolayısıyla harika olmak artık yeterince iyi sayılmıyor. Müşteri memnuniyeti yeterli değil. Başarılı olmak için insanları şaşırtmalıyız. Onları çekmeli ve bize tutkun hale getirmeliyiz. İlgi herşey demek. İş hayatının sadece elle tutulur yönlerine odaklanmakla, gündemin dışına düşme riskine gireriz. Emin olun, gündemin dışına düşmek verimsizlikten çok daha büyük bir sorun. Duygu ve hayal gücüne ilişkin son tabuyu kullanmayı öğrenmekten daha zor olan tek şey onsuz büyümeyi öğrenmek. Öyleyse dünyanın insanları ve kuruluşları - çıkın ortaya. Yoksa süpürürler gidersiniz...