Kendisiyle yirmibeş yıllık tanışıklığımız vardı. Ancak vefatından bir yıl öncesinden itibaren çok yakın olmuştuk. İkimiz de vaktimizi daha ziyade evde geçirdiğimiz için O'nunla uzun sohbetlerimiz olurdu. Kendisi Erzurum Dadaşlarından idi. Sülale Bağdat-Mısır ekseninden Mekke'ye uzanıyordu. Mısır üzerinden bir arakesitimiz vardı. Buna bir de O'nun İzmir Eşrefpaşa'da uzun yıllar bir fotoğrafçıda çalıştığı boyutu da eklenince 'Eşrefpaşalı'lık arakesiti bizi biraz daha yaklaştırmıştı birbirimize. Bendenizin sadece lafta kalan 'Eşrefpaşalılığım' O'nun şahsında 'Dadaşlık'la da birleşip esaslı bir örnek oluşturmuştu. Bu sohbetlerde gerçek 'kabadayılığın' onlarca örneğini kendi ağzından özel seanslar olarak dinlemiştim. Aslında bu yönünün fazla dillendirilmesinden de hiç hoşlanmazdı. Şimdi o ölüme gerçek bir 'delikanlı' olduğunu ispatlayarak mertçe 'hoş geldin' diyerek aramızdan ayrıldı. Kendisini rahmetle ve sevgiyle anarak bir kısa macerasını aktaracağım bugün... "Abi! Bir zamanlar İstanbul'da Bayrampaşa civarında bir yerde çalışıyorum. Gazete kağıdı bobinlerinden arta kalan hurda kağıtları açıyoruz ve onları belli ebatlarda kesip matbaalara satıyoruz. Haliyle makineler bir miktar gürültü çıkarıyor annadın mı. Elimizden geldiği kadar mahalleliyi rahatsız etmemeye gayret ediyoruz. Ama bazen iş uzuyor biraz geç saatlere kaldığımız oluyor. Mahalleli de bizi çoğunlukla hoşgörüyor. Ancak mahallede çam yarması gibi bir adam ortaya çıktı, olur olmaz arkadaşlara posta atıyor. 'Kapatın lan artık, gürültü etmeyin daha!'. Bizim arkadaşlar malum temiz Anadolu çocukları, hep alttan alıyorlar, bulaşmıyorlar. Bana da her zaman sıkı sıkıya tenbih ediyorlar 'Aman Mustafa Abi, ne olursun bu adama dalaşma, biliyorsun patronun kesin emri var, değil kavga münakaşa dahi yasak. Gözünü seveyim abicim, ne olursun.' Bir gün iki gün derken aynı yarma bir akşamüzeri gene daldı mekana ve bu defa biraz da ağır konuştu. Ben de asfalyalar (sigortanın eşrefpaşacası) attı. Adamın karşısına çıktım ve 'Kes ve bas git!' dedim. Adam bana şöyle bir baktı, ufak tefek bir herifim zaten, beni hiç muhatap almadan yine ötmeye başladı. Abi ben bunun münasip yerine bir tekme koydum annadın mı, herif yere yıkıldı, sonra göz açtırmadan vur ha vur! Adamı haşat ettim. Elimden zor aldılar. Sonraki günlerde o habire racon kesen yarma gelir selam verir çayımı içer saygılarını sunar ve giderdi. İnan bak bayağı dost olduk sonraları. Hani derler ya büyük dostluklar büyük kavgalarla başlar diye annadın mı. Sonra patron duymuş 'İyi yapmış ama kendisine bunu söylemeyin bir daha sakın yapmasın' demiş". Ortadoğu'da olan biteni düşünürken rahmetlinin bu hatırası geliverdi aklıma. Beyin bu habire çalışıyor malum!