Yıllardır çeşitli vesilelerle şirketlerin değişimle baş edebilmeleri için eski yönetim tarzlarını sorgulamaları ve değişimle baş edebilecek uygun bir yönetim ve şirket kültürü oluşturmaları gereğinden bahseder dururum. Diyelim ki bir şirket sahibi, yönetici veya patron bunun lüzumuna inandı. İşe nereden başlayacak? Bu süreci nasıl yönetecek? Bu konuda en önemli nokta çalışanların 'patronun yönetim tarzını değiştirmeye ve yeni ve etkili bir şirket kültürü oluşturmaya samimi olarak karar verdiğine' gönülden inanmalarıdır. Şimdi buna karar veren yönetici arkadaşlarını toplayıp bu konuda karar verdiğini, bundan sonra eskisi gibi davranmayacağını söylese neler olur? Çalışanlar hemen kendi aralarında toplanıp bu konuşmadan sonra başlarına bir şey gelip gelmeyeceğini, patronun bu kararının altında yatan gizli sebepleri, eleman çıkarmak için bir hava oluşturulup oluşturulmadığını, maaşlara zam yapmamak için bir kılıf mı uydurulduğunu, işlerin acaba çok mu kötü gittiğini ve kendilerinden bir şeyler saklanıp saklanmadığını... anında düşünmeye, konuşmaya, en tehlikelisi de fısıldanmaya başlarlar. İşte değişim sürecini böyle tabiri caizse 'pat' diye başlatmaya çalışmak ortalığı allak bullak eder. Bundan böyle yönetici ya da patronun iyi niyetle de olsa yaptığı her davranış değişikliği bu çerçevede değerlendirilir, sorgulanır. Değişim yönetiminin ustalarının en önemli tavsiyesi değişim işinde 'Suhulet ve sükûnetle' davranmaktır. Bu yüzden özellikle sürecin başlangıcında patronla-çalışanların arasındaki iş hayatının normal akışı içinde oluşan buzların, duvarların yavaşça ortadan kaldırılmasıdır. Bunun çok çeşitli yolları vardır şüphesiz. Ancak hem bu süreci sarsıntısız atlatmak hem de ileriye dönük olarak çalışanları değişime hazırlamak için iyi planlanmış birkaç aylık yönetimle ilgili seminer çalışmaları en iyi başlangıç olabilir. Burada belki de en önemli husus 'Patronun' ve varsa aile üyelerinin -tabir belki de ağır ama- 'iki elleri kanda da olsa' bu seminerlere çalışanlarıyla beraber katılmalarıdır. Birkaç ayda bu yumuşamayı sağlayacak bir seminer programının çok özenle hazırlanması gerekir. Klasik, bir kişinin konuşup diğerlerinin uykulu gözlerle 'Ne zaman bitecek bu azap' diye yalvaran gözlerle konuşmacıya baktıkları bir eğitimden bahsetmiyoruz. İnsanları hem güldüren hem düşündüren, hem de onlarda değişime katılma arzusu uyandıran fıkır fıkır bir eğitim ortamından söz ediyoruz. Yumuşatılmayan demire şekil vermenin zorluğundan bahsettiğimi hatırlar gibiyim.