Metiner Sezer yılların ekonomi yazarıdır. Benim gibi, oturduğu yerden ahkâm kesmez. Gezer, görür, konuşur. Yanisi işinin hakkını verir.. Geçen hafta Perşembe günü köşesinde Mermercilerin problemlerini gerçekten güzel özetlemiş. "Çıraklığını yapmadığın işin ustalığına soyunma!" atasözüne uymayıp, birçok tekstilcinin mermer sektörüne giriş yaptığını ve zarar ettiklerini yazıyor. Bunun Amerikancası da "core business"e odaklanmak şeklinde ifade ediliyor. Yani her kişi, şirket, hatta devlet en iyi yaptığı, becerdiği işe veya işlere kafa yoracak. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kahyaoğlu sektörün problemleriyle ilgili Metiner Bey'e açıklamalarda bulunuyor. Söyledikleri yalnızca mermercilik sektörünün değil bütün sektör ve şirketlerin problemi zaten. "Şirketlerin çoğunun maliyet muhasebesi nedir bilmediklerini söylüyor" Kahyaoğlu. Ki bu iş hastalığın tedavisinde hastanın ateşinin ölçülmesi mesabesinde basit bir işlemdir. Maliyet muhasebesi ile maliyetlerin seviyesi ortaya konur. Peki "Bu maliyetler nasıl düşürülecek?" Esas mesele budur. Burada da Başkan bütün sektör temsilcilerinin yaptıkları gibi "Hükümete problemlerin aktırılmasıyla" başlayan, bir araya gelip akaryakıt, elektrik ve de telefonu ucuza kullanmanın yollarını aramakla devam eden ve de bir "Dış ticaret şirketi kurarak, kendi aralarındaki yakın rekabeti önlemeyi" düşündüklerini belirtiyor. Bütün bunlar hoşgörülerine sığınarak söyleyelim; "Taşıma su ile değirmen döndürmek"tir. Esas mesele, yıllardır bu köşede yazmaya, televizyonda söylemeye çalıştığımız "kaynakları en verimli şekilde kullanmayı sağlayacak özellikle krize dayanıklı şirket kültürü" oluşturarak küresel rekabete karşı koymanın yollarını aramaktır. Bir şirketin personelinin giyim kuşamı ve de kartvizit ve antetli kağıtlarının estetiği ile sınırlı olmayan, şirketin misyonu, vizyonu, temel değerleri, yönetim tarzı, liderlik anlayışı, iş yapma biçimleri, müşteri ilişkileri, iş süreçleri, takım olabilme seviyesi, iletişim kanallarının akışkanlığı ve daha birçok kavramın birleşmesinden oluşan "şirket kültürü" hemen ve de şıpın işi oluveren bir olgu değil. Emek, zaman, para ve de en önemlisi üst yönetimin gönülden katılımı ile ve de ömür boyu süren gayretlerle değişimin gereklerinin karşılandığı bir vizyon. Lafı çok uzattım. Farkındayım. Ama sadece kâr-zarar tabloları ve de bilançolarla şirkete yön vermenin "arabayı dikiz aynasına bakarak sürmeye" benzediğini bilmek, yok edici global rekabetle başedebilmek için en üst yöneticiden en alt kademeye kadar şirket çalışanlarını ileriye odaklayacak eğitim faaliyetlerine aralıksız devam etmek gerekiyor. "Çağırdınız da gelmedik mi, başkanım?"