Etrafımda bana "Baba!" diyen iki, "Dede!" diyen On'a yakın canlı var. Bunları ve çocuklara olan aşırı zaafım sebebiyle daha başka birçok çocuğu her zaman mıncıklamış, gözlemiş, okşamış, hatta bazan birazcık ısırmışımdır. Onların her dönemleri bir başka güzel, bir başka ilgi çekici, bir başka harikadır. Ama küçüklükleri, hele bebelikleri. Aman yarabbi böyle hoş bir şey olabilir mi? Hele sizinle ilk mesajlarını paylaşmaya başladığı anlar. Bakıcıklar, gülücükler, hele ilk mırıldanmalar, sonra tanımalar, takipler, hele hele ilk anlamsız kelimecikler, sonra ilk kelimeler... Size hiç minicik biri "de...de" dedi mi? Demediyse o anki durumunuzu şimdiden haber vereyim. Güneşte kalmış denizanası (Meduza) gibi olacaksınız. Bebecik konuştukça etrafındaki herkes tarafından alkışlanıyor, teşvik ediliyor. Hele ilk cümlecikler "Dede gittii" ya da "Baba attaa!!" Hele hele ilk konuşmalar ilk şiircikler sandalye üstünde. Bütün aile hatta bazan sülale yavrucağı "konuşma" konusunda alkışlıyor, takdir ediyor, teşvik ediyor, cesaretlendiriyor. Şimdi gelelim, iletişimin "feed-back alma" kısmına. Yani mesajınızı gönderdikten sonra muhatabınızın size "geribildirim" yapması ve sizin bunu "dinlemeniz". Konuşma kadar hatta vücutta "iki kulak bir ağız" olmasından hareket edersek konuşmadan iki kat daha önemli olduğu varsayılabilecek bir faaliyet bu "dinleme". İyi de. Şimdi hatırlayın bakalım, ya da etrafınızı şöyle bir kollayın. Konuşma konusunda alkışlar, takdirlerle teşvik edilen insanoğlu"dinleme" konusunda nasıl eğitiliyor. Yıllarca konuşması istenen yavrucak, konuşmaya, sormaya, eleştirmeye başladığında nasıl davranıyoruz ona. İşaret parmağımızı onun minik yüzüne doğru tehditkar bir şekilde sallarken, en sert yüz ifademizi takınarak "Sus ve dinle!" demiyor muyuz? İşte bütün kültürler de aşağı yukarı aynı tarzda cereyan eden bu süreç sonunda insanlar konuşmayı seviyor, dinlemeyi pek sevmiyor. Çünkü minik beyninde dinlemeyi teşvik eden, takdir eden motifler yok. Bir de insan beyninin özelliği dinlemeyi biraz zorlaştırıyor. İnsan dakikada ortalama 150-200 kelime konuşabilirken, beyin dakikada 500-600 kelimeyi işleyebiliyor. Bu yüzden dinlemeye odaklanması zor oluyor. Hele birazcık daha zeki biri ise dinleme daha da zorlaşıyor. Bütün bunlara, önyargıları, egoları, kibirleri ve benzeri diğer dinlemeyi engelleyen faktörleri ekleyiniz. Durum daha da vahimleşiyor. Kimse kimseyi dinlemiyor. Sonuçta da ailelerde şirketlerde, toplumlarda, dünyada nice kaynaklar israf oluyor, nice kalpler kırılıyor, nice cinayetler işleniyor. Bu ülkenin vatandaşı olarak, birbirimizi gereği gibi dinleme cesaret ve sabrını gösterdiğimizi söyleyebilir misiniz? Cevap "Hayır" ise, bu yarım yamalak "İletişim modeli" ile bilgi çağını yakalamanın nasıl mümkün olacağı konusunda bir fikriniz var mı? Not: Bazı günler yazılarımı aksattığım için hoşgörünüz.