Dünyada kriz bitmez biz işimize bakalım!

A -
A +

Toz dumandan etrafı görememek", işte en tehlikeli durum bu. Nereye toslayacağını bilemez insan ve perişan olur. Ne yazık ki Türkiye'nin başı da toz dumandan pek kurtulmuyor. Bugün şöyle sakin kafayla "memleketi bi kurtarayım!" dedim kendi kendime. Avrupa Birliği ile 2004'te müzakere süreci başlasa bile görüşmelerin 10-15 yıl süreceğini, AB'nin bu süre içinde ne şekil alacağı, ya da devam edip etmeyeceğinin de tartışıldığını göz önüne aldım. ABD'nin Ortadoğu'da iyice yerleşmeye kararlı olduğunu tahmin ettim. Japonya ve diğer Uzakdoğu kaplanlarının paralarını harcayarak yer aradıklarını düşündüm. Milyarlık Çin'in çok istikrarlı ve akıllı politikalarla kendini ticaretin serbest olacağı günlere hazırladığını düşündüm. Hindistan'ın beyin gücünü kullanarak bilgisayar yazılımı konusunda patlama yaptığını ve bu konuda büyük atılımları sürdüreceğini tahmin ettim. Bütün bunların ötesinde... Bütün bunların ötesinde "Yeni Dünya Düzeni" denilen anlayışın, eskiye nazaran daha büyük hızla "zengini daha zengin fakiri daha fakir yapacağını" kestirdim... Belki bütün trendleri bilimsel tutarlılıkla ortaya koyamadım ama, yine de bu ortamda "Türkiye'nin ne yapması gerektiğini kestirmeye çalıştım. Yani Türkiye'nin geleceğe dönük "ana strateji"si ne olmalıydı? Yıllardır strateji uzmanlarından duyduğumuz şey "stratejinin farkı yakalamak" olduğuydu. Nitekim geçen hafta iki büyük zirve düzenlendi İstanbul'da. Biri "Mor inek olmak" diğeri "Sürdürülebilir Farklılaşma" idi. Her iki zirvede de şirketlere "Farklı olmanın önemi" anlatıldı. Ancak bunun gerçekleşmesi için "vizyon ve misyonu paylaşılan bir değişim projesinin sabırla yürütülmesi gerektiği ısrarla belirtildi. Bütün bunlardan sonra Bütün bunlardan sonra Türkiye için farklılığı sağlayacak kaynakların neler olabileceğine aklım erdiği kadar kafa yordum. Tabii sanayileşmeye önem verilecekti. Bilgi çağına ayak uydurulacaktı. Ama bunlar her ülkede söylenen ve uygulanan şeylerdi. Bizim farkımız ne olabilirdi? İşte burada muazzam kültürümüz güneş gibi parlıyordu. Bütün boyutlarıyla Anadolu toprağı üzerinde yer alan kültürler mozaiği Türkiye'nin farklılığıydı. Bunun üzerine yoğunlaşmalıydık. Ana hedef "Turizm altyapılarını güçlendirerek, dünyada pek az ülkeye nasip olan kültürel varlıklarımızı insanlığa sunmak" olabilir miydi? Bunun cevabını yukarıda zikrettiğim her iki zirvede de buldum. Pazarlamanın ustaları Türkiye'nin "Tarihlerin kesiştiği" pahalı arsanın kıymetini bilmesi gerektiğinde hem fikir idiler. O zaman hedef topyekun bir "Anadolu kültürünü dünyaya tanıtma ve pazarlama" olabilir miydi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.