İş hayatında beynin sol tarafının temsil ettiği söylenen matematik ve mantık zekâsı (IQ) kadar, sağ tarafının temsil ettiği duygusal zekânın (EQ) da önemli olduğu anlaşıldığından beri yönetimde yeni bir kavram öne çıktı: "Liderlik"... Bu yüzden yönetim bilimi son yıllarda liderliğe özel bir ilgi duyuyor, bu konu çok konuşuluyor, tartışılıyor. Yöneticilerin klasik "Planla, uygula, kontrol et, düzelt!" şeklinde özetlenen vazifeleri yanında "Gönülleri fethet!" diye özetlenebilecek "Liderlik etme" fonksiyonlarının lüzumu vurgulanıyor. Ancak uzun yıllardır bu konuya kafa yoran biri olarak bendeniz bugün tespit ettiğim bir yanlış anlamayı gündeme getirmek istiyorum: "Liderlik sadece üst yönetime ait bir iş değildir..." Önce yine meşhur "futbol" veya "basketbol" (hangisi sizce cazip ise) oyununu ele alalım. Takımda antrenör ve teknik direktörün uzun süreler emek verdiği idman ve taktik dersleriyle hazırlanan takıma sahaya çıkmadan önce kulüp başkanı, sahaya çıkarken teknik direktör, sahaya çıktıktan sonra takım kaptanı tarafından liderlik edileceği bilinir ve söylenir. Bu liderlik rolleri oyun aralarında hatta oyun esnasında da devam eder durur. Ancak oyun esnasında bütün oyuncuların takıma liderlik ettikleri pek göze çarpmaz. Bazı oyuncular ara sıra ama bazıları devamlı olarak diğer oyunculara liderlik ederler. Her maçta oyuncuların psikolojik durumlarına göre değişik oyuncular bu fonksiyonu icra ederler. Bu durum önceden tasarlanmış, planlanmış değildir, spontan olarak (kendiliğinden) ortaya çıkar. İş hayatında da böyledir. Bazen sıradan bir çalışan öyle liderlik eder ki şaşar kalırsınız. Çay servisi yapan bir çalışan, genel müdüre öyle bir jest yapar ki bu jest şirketin performansını zirveye taşır. Bütün mesele; yönetim kademeleri arasındaki katı hiyerarşik ve kalın duvarların ortadan kaldırılması için gayret göstermeye bağlıdır. Oyun esnasında takımlarda böyle duvarlar olmaz, olursa o takım "madara" olur.