Her taraf gelincikler, papatyalar, zambaklar, yemyeşil çimenler, mis gibi bahar kokan tertemiz bir hava. Uzun yıllar sonra, dün Efes Harabelerini gezdik. Gençlik yıllarında da birkaç defa gezmiştim, ama insan yaşlanınca daha sakin kafayla, daha çok şey görebiliyor ve algılayabiliyor. Gençlikte "Aklı, sekiz karış havada" derler malum. Türk olarak bir grup, iki, üç tane de çift vardı. Gerisi batıdan ve doğudan özellikle Japon turistlerdi. Rehberlerinin anlattıklarını nasıl da can kulağıyla dinliyorlardı. Yaptığı her işi kaliteli yapmak kültürü, dinlemelerine de yansımıştı "Kaliteli dinliyorlardı." Efes; tarihi altı bin yıl öncesine dayanan, üç bin yıl önceleri belki de altın çağını yaşamış, o zamanın ölçülerine göre iki yüz bin nüfusuyla dev bir büyüklüğe sahip, "Asya'nın başkenti" olarak anılan bir şehir. Depremlerle birdenbire yeraltına gömüldüğü için, yapılan kazılarla o günlerin yaşayış tarzını oldukça güzel yansıtıyor. Tiyatrosu, kütüphanesi, çeşmeleri ve diğer kültürel yapıları yanında Avusturyalıların katkılarıyla son yıllarda ortaya çıkarılan "yamaç evleri" gerçekten görülmeye değer. Ancak yine de Efes, yeni baştan ve titizlikle ele alınıp derlenip toplanırsa şimdi gelen turistin beş katını çekebilir. Eskiden mali imkânlarımız yanında teknolojik seviyemiz de yeterli değildi belki ama şimdi çok şükür daha iyiceyiz. Ayrıca milletlerarası ilişkilerimizi geliştirme becerisini gösterebilirsek, insanlığın mirası olan bu gibi yerleri hızla restore etmek daha da hızlı mümkün olur. Ne faydası mı oluyor bu yerleri gezmenin? Çok, hem de pek çok. Özellikle insan yaşadığı devrin ve yerlerin de bir zaman sonra aynı akıbete uğrayacağını düşünüyor ve "ihtiyaçlar sonsuzdur, tatmin edildikçe azar ve şiddetlenir" paradigmasından "mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi/Mal da yalan mülkte yalan, var biraz da sen oyalan" anlayışına doğru biraz kayıyor. Böylece daha insanî bir anlayışa, başkalarını da dikkate alan bir görüşe doğru yönleniyor. Bugün insanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu şey de bu belki. Zira özellikle son onbeş yirmi yıldır, insanlık kültürüne damgasını vuran zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan globalleşme fırtınasının etkilerini ancak bütün insanlarda "insanca yaşama ve düşünme" duygusunu geliştirerek azaltmak mümkün. İnsanları bugünden bir anda beş on bin yıl gerisine götüren bu tür tarihî mekânlar duyguları daha çok etkiliyor. Hele bir de mermerlere, kayalara kazınmış kitabeleri tercüme edip, insanların anlamasını sağlarsanız, daha bir duygusal bombardıman yapılabiliyor. Efes'te bu defa kitabelerden bazılarını tercüme etmişler yetkililer sağ olsunlar. Bir tanesinde, Efes şehrini yeniden imar çalışmalarından bunun için gerekli kaynakların temin edilmesinden bahsediliyor ve bir yerinde "Aç gözlü memurların bu kaynakları zimmetlerine geçirmekte olduklarından" bu yüzden bu faaliyetlerin aksadığından bahsediyordu. (Yamaç evlerin hemen önündeki kitabeler) Anlayacağınız tarih habire tekerrür edip duruyor. Şimdi dünyada yaşananlar beş bin yıl sonra nasıl yansıyacak? Petrol için milyonlarca insanı perişan edenler, gözü kendinden başkasını görmeyen zenginler, muazzam kaynaklara sahip olmasına rağmen, kibirli ve ahmak diktatörlerin perişan ettiği milletler, siyasi didişmelere kurban edilen huzur ve istikrar sebebiyle heba olan değerler...