'Hiçbir emek zayi olmaz!' atasözü müdür bilemiyorum ama gerçekten hiçbir emek zayi olmuyor. Lütfen bu anlatacaklarımı 'Böbürleniyor yine adam!' diye anlamayınız... Yıllarca, yaklaşık yirmi yıl üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptım. Bu yıllar boyunca yaptığım en önemli şeyin kapımı herkese açık tutmak olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Yetmişli yıllarda başlayan üniversite mesaimin üç yılını Almanya'da doktora için geçirdim. Bu üç yılda gerçeğe yakın üniversite atmosferini teneffüs ederek, benim 'açık kapı' prensibimin doğru bir davranış olduğunu yaşayarak gördüm. Gerçekten çok sert, hatta kaba denilebilecek ilmî tartışmalardan sonra milletin kol kola girerek yaptıkları Almanların meşhur 'Hafta sonu nereye gidip ne yiyoruz?' muhabbetlerine alışmam bayağı zaman almıştı. Çünkü malum 'Hoca'larla diğer akademik personelin böylesine rahat bir tarzda tartışmaları ve de mesai dışında bu derece samimî olmaları bizim dönemlerde düşünülemezdi. Burada edep sınırlarını zorlayan davranış kalıplarını savunuyor değilim. Tabiî bizim örf ve âdetlerimize, kültürümüze uyan ama biraz daha rahatça bir ortamın gerekliliğinden söz ediyorum. İşte bu anlayış çerçevesinde derslerine girdiğim ya da girmediğim birçok genç arkadaşla görüşmelerimiz muhabbetlerimiz olmuştur. Şimdilerde o arkadaşlardan birçoğu önemli görevlerde bulunuyorlar. Bazı vesilelerle gerek yüz yüze gerekse telefonda görüşmelerimiz oluyor. Çoğunun en ziyade hatırladığı o günlerde kendilerine sağladığım rahat görüşme ortamı oluyor. Aslında bilgi küpü biri olmadığım; ancak gençlere vizyonlarını tespit etme ve bu vizyonlarını gerçekleştirmek için ihtiyaç duyacakları cesareti verdiğim, ayrıca iletişimde onlar için rol model olduğum konusunda hepsiyle hemfikir oluyoruz. Eğitim uzun dönemde meyvesi alınacak bir faaliyettir malum. Ama insan yaşlanınca bu meyvelerden tadabilirse gerçekten mutlu oluyor. Eğitim dünyamıza rahat, pozitif duygularla dopdolu, kibirden arınmış, neşeli, verimli bir çalışma ortamı diliyorum...