Geçen günkü yazısında Alaşehir'in şirinliğinden, Sarıkız maden suyundan, meşhur kapama yemeğinden bahsedip, bendenizin babacığımın dükkanından dışarı neden çıkıp bunları dile getiremediğimden dem vuruyordu Sevgili Metiner... Aslında Metiner Sezer kardeşim "Yönetim"in bir ders olarak okutulduğu bir fakülteden mezundur. Bir organizasyonun kaynaklarını iyi yönetmesinin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilir. Bu "Yönetim Bilimi"nin öğretilmesinde en etkili araçlardan birinin de bütün dünya dillerinde yerleşmiş haliyle "Case-study" denilen "Vak'a etüdleri" olduğunu da bilir. Yani yönetim derslerinde ya da seminerlerinde ortaya bir olay konur, bu olay çerçevesinde tartışmalar yapılarak yönetim bilinci ve yeteneği geliştirilmeye çalışılır. Bu "Vak'a etüdleri"nde en önemli husus mümkün olduğu kadar basit ve anlaşılır olaylardan karmaşıklara doğru yol almaktır. İşin en zor yanı da budur: "Olayları anlaşılır ve sade modellerle ortaya koyabilmek..." İşte bu zor işi yapabilmek konusunda yönetimin en sade şekliyle ama bütün boyutlarıyla yaşandığı bir "esnaf dükkanı" tecrübesine sahip olmak bendenize önemli katkılar sağlamıştır. Eğer yönetim biliminin gerekleri Alaşehir'de -hadi biraz daha iddialı olayım- memlekette tam anlamıyla uygulansaydı, Alaşehir'de petrol belki yirmi yıl önce bulunmuştu. Çünkü bizim neslin aklı erdiğinden beri bizim ovada mevcut olan "kovalık" denilen ve de tuzlu ve çorak arazilerde yetişen bitkilerin "Petrolün varlığına işaret ettiği" konuşulagelmişti. Bu arada "Alaşehir Kapaması" da bir dünya markası olarak New York'ta bilmem kaçıncı şubesini açmıştı. Bilmem babamın marangoz dükkanında neden dolaşıp durduğumu arz edebildim mi?