Bendeniz Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinden korkmuyorum. Uzun yıllar bizi Avrupalılarla kıyaslama imkanım oldu. Bu bir övünme değil tamamen gerçekçi bir değerlendirmedir. Onlardan kesinlikle eksiğimiz yok. Daima bir fazlamız var fertler olarak. Ama neden biz bu durumdayız sorusunun cevabını da vermek lazım tabii. Bizim sistemimiz insanına güvenen ve değer veren bir sistem değil. 1940'lı yıllarda başbakanlık yapmış bir politikacıya "Biraz insanımıza nefes aldıralım. Vergi yükünü hafifletip, milletin elinin biraz para görmesini sağlayalım. Refah seviyesini bir miktar artıralım. Çünkü milletin gerçekten dayanacak gücü kalmadı" denildiğinde "Aman, siz ne diyorsunuz. Millet zenginleşirse, devleti saymaz olur. Zinhar böyle ekonomik politikalara kafa yormayın. Biz kendi yağımızla kavrulalım, böylesi daha iyidir" dediği rivayet edilir. O günleri yaşayan babam rahmetli şahıslandırarak anlatır dururdu bu olayı. Değişim süreci kısalacak... İşte bu kafanın değişmesi için Türkiye'nin "gerçek anlamda laik, demokratik bir hukuk devleti" olması gerekiyor. Aslında eninde sonunda "Bilgi çağı" bütün ülkelerde bu değişimi gerçekleştirecektir. Türkiye'nin AB üyeliği bu değişim sürecini kısaltacaktır. Bu yüzden önemlidir. Millet kendisini daha rahat ve emniyette hissedeceğini umduğu AB üyeliğini gerçekleştirmesi için AK Parti'yi tek başına iktidar yapmıştır. AK Parti de iktidara geldiğinden beri yerli yabancı herkesin takdir ettiği bir performans sergilemiş bulunuyor. Şimdi iş geldi dayandı Kıbrıs meselesine. Hükümet bu meseleyi de gayet kararlı bir şekilde ele almalı ve Kıbrıs'ta özlenen "çözüm"ü gerçekleştirmelidir. Sonuç olarak top şu anda AK Parti iktidarındadır. Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi "Türk Milleti'nin Modernleşme Projesi" olacak AB üyeliği için risk almalıdırlar. Aslında KKTC açısından pek problem çıkmaz. Çünkü rahmetli Nasreddin Hoca'nın "Parayı veren düdüğü çalar" nüktesi burada da geçerlidir. Nitekim Sayın Denktaş, "Hepimiz Ankara'dan gelecek havaya endekslendik" diyor son günlerde. Yıllardır parayı verdiğine göre "Ankara"nın diyeceği birşeyler olmalıdır. Makul ve mantıklı politika... Aslında Kıbrıslı politikacıların meseleyi kendilerinin halletmeleri daha uygun olur ele güne karşı. Ama bu mesele AK Parti iktidarının rüştünü ispat ölçüsü haline geldi ya da getirildi. Artık makul ve mantıklı olmak ve bu kritik dönemi basiretli bir politikayla aşmak zorundadırlar. Mesele böyle halledilirse ne âlâ. Yoksa Kıbrıs'ta yıllardır olan bitenler; mesela çeşitli kesimlerden kişilere dağıtılan Rum mülkleri ortaya serilecek, efsanevi liderler, sahneyi "ense kararmış" şekilde terk edecekler. Ele güne karşı bu daha da ayıp olacak.