Kırk yıllık macera... Dile kolay, altmışlı yıllarda Roma Anlaşması imzalanırken bizler fakülte sıralarında talebeydik. O zamanlar tek radyo birkaç gazeteden ibaret olan kitle haberleşme araçlarından yapılan haberlere de pek itibar edilmezdi. O bakımdan başlangıçtaki adıyla AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu)na milletin pek kafa yorduğunu hatırlamıyorum. Sonra yetmişli yıllarda topluluk daha siyasi bir oluşum haline geldi ve (Ortak Pazar) olarak anılmaya başlandı. İşte o yıllarda Yunanistan'la bize ortaklık teklif edilmişti. Yunanistan kabul etmişti. O zamanlar "Kıbrıs Fatihi Karaoğlan!" lakabıyla meşhur ve mağrur olan ve de iktidarda bulunan Sayın Ecevit, Türk sosyal demokratlarının (kibarlık olsun diye solcular demedim) onulmaz rahatsızlıklarından olan "sloganla yönetim" hastalığıyla mustarip olduğundan "onlar ortak, biz pazar" sloganını patlatıp, düşman çatlattığını zannederek bu teklifi kelimenin tam manasıyla elinin tersiyle itmişti. Bu davranış bu memleketi en az yarım asır geriletmiştir... Sonra dünyanın en vizyoner siyasilerinden olan merhum Turgut Özal, artık (Avrupa Birliği) AB adını alan topluluğa tam üyelik için müracaat etmiş ve AB'nin "uzun ince yol"una bizi sevketmişti. Sonra Sayın Tansu Çiller, iç politika malzemesi yaptığı suçlamalarına göğüs gererek AB üyeliği için en azından bir iyi niyet gösterisi olarak, abartılı bir başlık parası veren oğlan tarafı havasında Gümrük Birliği'ne girmemizi sağlamıştı. Sonra ülkeye çalkantılı krizler yaşatan Ecevit, Yılmaz, Bahçeli üçlüsü kendileri için siyasi intihar sayılabilecek ekonomik istikrar tedbirleri yanında birçok AB'ye uyum yasalarını da cesaretle çıkarmışlar ve seçimlerde kaybolup gitmişlerdi. Daha sonra "sağduyu" denilen muhteşem olgunun en güzel örneğini veren millet, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına iktidarı tevdi etti. Onlar da kendilerinden önce başlatılan üyelik yolculuğunu daha samimi ve gayretli şekilde sürdürdüler. Avrupa Birliği üyelerinin "nasıl olsa beceremezler, Türkleri bunlarla daha bir on yıl oyalarız" dedikleri "Kopenhag Kriterleri"ni harika bir performansla iki yıl içinde gerçekleştirince, birlik üyeleri yeni mazeretler, yeni engeller hatta yeni hileler ve desiseler uydurarak müzakerelere başlamamızı engellemeye çalıştılar! Ama başbakan ve arkadaşları gerçekten mert ve olgun siyasetçi ve devlet adamı kimliklerini cesaretle ortaya çıkarınca son noktayı koydular ve müzekereler resmen başladı. Millet bu işe ne dedi? Şimdiii... "Millet bu işe ne dedi?" derseniz, şunu dedi. Hiç kimse ellerinde Türk ve AB bayraklarıyla meydanlara doluşmadı. Yani bir yandan Avrupa Birliği'ne burukluğunu belirtti, diğer yandan Sayın Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına da bu başarının oluşmasında eski, yeni, sivil, asker, bürokrat, siyasetçi birçok kişinin emeği olduğunu hatırlattı. Ben olsam Tayyip Beyin yerinde emeği geçenleri toplar güzel bir iftar yemeği verirdim onlara...