Eğitim süreciyle başlayalım isterseniz. Evlilik öncesi gençlere bu temel toplumsal birimin önemi ve güçlü kılınması için gerekli terbiye verilir. Bunun için evlenmeden önce gençlerle bu konular sistemli bir şekilde konuşulur tartışılır, açık bir iletişim ortamında tecrübe aktarılır. Çocuk doğmadan önceden başlıyarak, çocuğun terbiyesine kafa yorulur ve çocuğa verilmesi gereken toplumsal normlar öğretilir. Bunun için en önemli olan hususun "örnek almak" olduğu idrak edilir. Çocuğun gönderileceği ana okulu kendi kültür değerlerimize göre değerlendirilerek seçilir. Amerikan ya da hele Fransız kültürünün aşılandığı ana okulları tercih edilmez. Çocuk ilkokula başlayıncaya kadar onunla oyun oynanır. İlkokuldan itabaren çocuğun kafasına laf salatası, tarzı bilgi doldurulması önlenmeye, çocuğun "öğrenen olma" anlışkanlığı kazanmasına çalışılır. Bu çok zor bir iştir. Çünkü mevcut sistem çocukları başından itibaren "test manyağı" (çok afedersiniz) olarak yetiştirmeye odaklanmıştır. Buna rağmen bu yanlış sistemin zararları elden geldiğince azaltılmaya çalışılır. Çocuk onbeş yaşına gelinceye kadar onunla arkadaş olunur. Bu yapılmazsa çocuk arkadaşsız kalamıyacağı için uygun olmayan kişilerle arkadaşlık kurabilir. Orta okul ve lise çağı çocuğun bilimsel çalışma ve okuma zevkini tadabileceği ve bu konuda kendini geliştirebileceği çağdır. Pahalı okul ve dershanelere kafa yorulduğu kadar, çocuğa genel kültür kazandıracak kitaplara da bolca para harcanır. Her eve bir kütüphane kurulur. Böylece çocuklarımız son yılların en büyük tehlikesi olan "maus'la tıkla, işi bitir" paradigmasından kurtarılmaya "klavye'yi kullanırsan farkı yakalarsın" anlayaşına getirilmeye çalışılır. Üniversite hayatında çocuğun mümkün olduğu kadar kafasının ve gönlünün yatacağı bir meslek edinmesine gayret edilir. Çocuğa; mümkünse üniversite tahsili esnasında olmadığı dal'la ilgili bir işyerinde çalışma imkânı aranır. Böylece çocuk iş hayatına hazırlanmaya çalışılır. İş hayatında temizlik işçisinden en üst yönetim kademelerine kadar yapılan her işin ve üstlenilen her görevin eşit değerde kıymetli ve şerefli olduğu çocuğa öğretilir. Bu becerilirse belki de çocuğun mutlu bir insan olması ve hayattan keyf almasına en büyük katkı yapılmış olur. Devlet'ten başlıyarak, bütün kurumların millî bir vizyona odaklanmaları sağlanır. Bu vizyon doğrultusunda, bürokrasi, kamu ve özel sektör kuruluşları kendilerine tahsis edilen kaynakları en verimli tarzda kullanacak şekilde organize edilir ve yönetilir. Özellikle son yıllarda çok hızlanan değişimin farkına varılarak, gelişme ve kalkınmanın önündeki tüm engel ve tabular kaldırılmaya çalışılır. Böylece Cumhurbaşkanından, en ön safta görev yapan çalışanlara kadar herkes kalkınma seferberliği şuuruyla ve milli çıkarlarımıza odaklı bir şekilde gayret eder ve çalışırsa; milli gelirimiz fert başına otuz-kırk bin dolarlar seviyesine gelir. İşte o zaman "esas tanrısı" para ve maddi güç olan batı ve de onun Fransa gibi şımarık, züppe ve sömürgeci zihniyetli üyeleri Türkiye'ye karşı bir halt edeceği zaman konuları şimdi yaptığı gibi beşyüz küsur üyeli mecliste yüz küsur kişinin katıldığı bir oturumda değil, geniş katılımlı ve ciddi bir tarzda ele almak zorunda kalır. Bunlar olmazsa, milli geliri beşbin dolarlar seviyesinde olan bir ülkeyi kimse fazla takmaz. Isıtıp ısıtıp aynı konuları önümüze getirir dururlar. O zaman haydi işe koyulalım, çünkü uzun ve yorucu bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor.