Gerçekten şişenin darboğazı 'yönetim'dir. Bu son zamanlarda daha da fazla hissedilmeye başlandı. Çünkü bilgi çağının baş döndürücü hıza ulaştırdığı değişimi algılamakta yönetici pozisyonunda olanlar daha çok zorlanıyorlar. Bunun sebepleri çok çeşitli olmakla beraber en önemlileri; yöneticilerin şirketlerin hızlı büyümesi ile yoğunlaşan iş yükünden dolayı olan biteni takipte zorlanmaları, olan biteni algılasalar bile gerekli hale gelen yeni davranış tarzlarını benimsemekte zorlanmalarıdır. Eskiden bir teknolojinin ortaya çıkıp yaygınlaşması yıllar alırken artık bu süre haftalar günler mesabesine düşmüş durumda. Teknolojinin değişim hızına ayak uyduramayanlar ise yok olmaya mahkûm oluyorlar. Bu yüzden şirketlerin gençlere güvenmeleri ve onların gönülden desteğini kazanmaları şart olmuştur. Ancak bunu sağlayabilmek için yöneticilerin öncelikle gençleri dinlemeleri, onlara ve onların fikir ve görüşlerine samimiyetle değer vermeleri gerekiyor. İşte burası çoğu zaman filmin koptuğu yerdir. Bizim kuşağın 'her şeyi bilmek durumunda olan yönetici modeli'nin yöneticilerle çalışanlar arasında oluşturduğu kalın duvarların aşılması zor bazen de imkânsız oluyor. Düşünebiliyor musunuz? Yıllarca her şeyi yukarıda planlayıp emreden yönetici olmayı bırakıp, daha dünkü çocuklara danışmak insanı ne hâle sokar. Buna can mı dayanır? Bu yüzden bazı yöneticiler alt kademeyle irtibatı mümkün mertebe azaltarak vaziyeti (yani karizmayı) kurtarmaya çalışıyorlar. Giderek yoğunlaşan iletişimsizlik şirket içindeki gerginliği artırıyor. Kalitesizlik ve yüksek maliyetler şirketi zaman içinde zora sokuyor. Çeşitli siyasi ve sosyal sebeplerle çok yoğun olarak sürdürülen kalitesiz ve pahalı üretim, teşhis edilemeyen bir şekilde kamu kuruluşlarının içten içe zayıflamasına yol açıyor. Ancak bu kuruluşlar çeşitli destek ve yardımlarla hayatlarını verimsiz bir tarzda da olsa sürdürebiliyorlar. Özel sektör şirketlerinde bu durum ani ölümlere yol açabiliyor. O yüzden birçok şirketin ömrü bir bilemediniz bir buçuk nesil sonra sona eriyor. Bu erozyonu önlemek için çok fazla kafa yoran da çıkmıyor. Sanki batan şirketler başka bir ülkenin kaynaklarını çarçur ediyorlarmış gibi...