Şimdi; ömründe çam ağacından yapılmış bir bardakla su içme zevkini tatmamış birine ben nasıl anlatayım bu atasözünü. Bilen bilir, mis gibi çam kokar o bardaktan su içerken. Bunu çok merak edenler benim gibi bir sürahinin içine küçük bir çıra parçası koyup sonra o suyu bakır bir kupaya doldurup gözlerini kapayıp kendini çamlı dağlarda hayal ederek içebilirler. İşte bir zamanlar büyüyüp eskiyen çam ağaçları kesilir ve bunlardan çeşitli büyüklükte kaplar yapılırdı. Köyünün ormanına yıllar sonra gelip o ağaçları yerinde göremeyenlere de 'Eski çamlar bardak oldu!' denirdi. Yanisi bazı değişimleri ifade etmek için bu deyim işe yaramaktadır her zaman. Türkiye büyüyüp geliştikçe, dışa açılma arttıkça, ekonomimiz dünya ile bütünleştikçe, dünyada da ulaşım, haberleşme ve buna paralel olarak her türlü teknoloji çok büyük bir hızla geliştikçe yönetim usullerinde de 'Eski çamlar bardak olmaya' başladı. Artık tepede birilerinin oturup yanına birkaç kurmayını alıp strateji belirleme, neyin ne kadar üretileceğine tepede karar verme, bütün kalite standartlarını yukarıdan aşağıya dikte etme, iletişimde sadece yukarıdan aşağıya olan kanalı kullanma, insanları maaş bordrosunda bir rakam olarak algılama, hiç kimsenin aklına ihtiyacı olmadığını böbürlene böbürlene söyleme, müşteriyi önüne ne konulursa yiyen bir "yaratık" olarak görme, verimlilik konusuna kafa yormadan yüksek kâr marjlarına güvenerek maliyeti dikkate almadan ha bire üretme, yüksek enflasyonu baz alıp kredi sınırlarını zorlayarak depolara ağzına kadar stok yapma devri sona erdi. Şimdi artık müşterinin çok geniş ve gittikçe daha da genişleyecek mal ve hizmet alternatifleri olduğunun şuurunda olarak üretmek, sistemini bunu sağlayacak tarzda kurmak, bu sistemin devamını sağlayacak bir şirket kültürünü oluşturmak ve bu kültürü yozlaşmadan devam ettirmek için elinden gelen gayreti göstermek gerekiyor. Bayram bitti, hadi bakalım herkes işbaşına!