Şirketlerde "insan" işin odağına yerleştikçe yönetim işi de zorlaşmaya devam ediyor. Çünkü insan öyle ortalama yetmişbeş kilo ağırlığında, 170 cm boyunda, iki el, iki ayak, iki göz, iki kulak, bir ağız bir burundan müteşekkil bir "üretim faktörü" olarak tarif edilemiyor artık. Otomobil sanayiinin ömürlerinden Herry Ford "Bana lazım olan iki kuvvetli kol, ancak iki kolu işe alınca, koca bir gövde ve de daha kötüsü hiç işime yaramayan bir kafaya da ücret ödemek zorunda kalıyorum" diyeli henüz yüz, yüzyirmi yıllık geçmiş bulunuyor. İşin içine önceleri "bilgi" dahil olmaya başladı. Başarılı olmak daha fazla bilgiyle mümkün olunca, bilginin üretildiği ve depolandığı tabii kaynak olan insan beyninin önemi artmaya başladı. İşte bundan otuz kırk yıl önce "beyin fırtınası" seansları, "öneri-ödül" sistemleri ve benzerleri yoluyla beyinlerden daha fazla yararlanma yolları arandı. Halen de aranmaya devam ediyor. Mesela Toyota otomobil fabrikalarında çalışanlardan her yıl gelen öneri sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Çalışanlarının fikirlerinden en çok yararlanan şirketlerin en başarılılar olduğu biliniyor. "İhtiyaçlar Hiyerarşisi" İnsanların gıda, barınma, emniyet gibi maddi ihtiyaçları tatmin edildikçe saygı görme, bir yere ait olma, topluma yararlı birşeyler sunma, daha fazla kendi, daha fazla insan olma gibi manevi ihtiyaçlar nisbi olarak daha fazla önem kazanır diyen Maslow'un meşhur "İhtiyaçlar Hiyerarşisi" teorisi iş hayatının genelinde hissedilmeye başlandı. Yani önceleri batı sanayiinde açlık ve sefalet sınırında süründürülen insanların gelir seviyesi arttıkça bu insanların gönüllerini tatmin etme ihtiyaçları daha bir öncelik kazanmaya başladı. Toplumlardaki bu genel eğilim, şirket çalışanlarının "duygu"larının da işin içine katılmaya başlandığının işaretlerini vermeye başladı. Bu sebeple de son yıllarda yönetim alanında "duygusal zekası yüksek yöneticilere" yani tek kelimeyle "liderlere" hatta "hizmetkar liderlere" ihtiyaç duyulmaya başlandı. Hatta daha da iddialı fikirler savruluyor ortalıkta "Önümüzdeki günler" adanmışlık çağı olacaktır. Liderleri tüm insanlığı şefkatle kucaklayan vizyonlara sahip olan ve çalışanları bu vizyonlara kendilerini adayan şirketler başarılı olacaklardır" diyenler az değil. Biliyor musunuz, bugünlerde yakın çevremden tenkitler alıyorum. "Eskiden ne güzel anlaşılır şeyler yazıyordun. Son zamanlarda biraz fazlaca entel takılmaya başladın" diyenler oluyor. Bendeniz, geleceğe sadece maddi boyutları göz önüne alarak hazırlanan toplum ve şirketlerin başarılı olamıyacakları endişesiyle, iş hayatındaki bu yeni trendleri aktarmaya çalıştığımı söylüyorum kendilerine. Malum bundan yirmi otuz yıl önce dünya manyetolu telefonu bile adam gibi kullanamazken, "Bilgi çağının sınırsız haberleşme imkanlarından" bahseden Alvin Toffler ve benzeri gelecek bilimcileri bizim nesil hafife almak gafletinde bulunmuştuk. Bilgi çağını ıskalayanların hali meydanda, şimdi de "adanma çağını" ıskalamıyalım diyoruz.