Çocukluğumda Alaşehir'den vagonlar dolusu meyan kökü gönderilirdi İzmir'e. 1950-55'leri konuşuyoruz... Bunların Amerika'da ilaç sanayiinde kullanıldığı söylenirdi. Sonraları kolalı içecek sanayiinin ham maddesi olduğunu öğrendik. İşin beni ilgilendiren yanı bu meyan balı toplayan ve gönderen "Forbes Company"nin Alaşehir'deki temsilcisinin her yıl yenilenen arabası idi. Özellikle "Şavrole"nin 56'lısı, 58'lisi, Belair'i, sonraları alımlı çalımlı Impala'sı gelirdi her yıl. Bizde; arabasına kurulup İstasyon Mahallesindeki kapalı kutu bahçeli evinden şehir kulübüne gelen "Forbes Kamil Bey"i gözlerdik arabasını görmek için. Bizim için en önemlisi de Alaşehir'den İzmir'e trenle 6 saatte, otorayla 4 saatte, burunlu Austin ya da Ford otobüslerle 4-5 saatte gittiğimiz günlerde, "Forbes Kamil"in arabasının kilometre kadranını görmekti. Saatte 200 km yaptığı anlaşılan muhteşem "Sedan"ları hayranlıkla seyretmekte aşırı gidip el sürmeye kalksak, "Forbes Kamil Bey"in şoförü bizi kovalardı. O zamanlar köylüler ise "cip" kullanırlardı. Bilhassa dağ köylerine ciplerle -zannederim "Willy's" markaydı- tırmanırlardı. Çünkü dağ yollarında insanın neyle karşılaşacağı belli olmazdı. Onun için oralara "taksi"ler gitmezdi. Taksileri patronlar kullanırlardı. Çünkü onlar evden işe, işten kulübe, kulüpten eve giderken belli güzergâhları ve bilinen ve çok aşırı felaket tarzı yağış olmadıkça düzgün kalan yolları kullanırlar, ciplere dönüp bakmazlardı. Şimdilerde ise patronlar! ciplere merak sardılar. Çünkü bu devirde yöneticilik, hem yönetici hem de ailesi için eskiye nazaran daha ağır hale geldi. Bu yüzden patronlar tatil günlerinde çoluk çocuğu alıp kırlara açılmak, "walking", "jogging", "tracking" yapmak zorunluluğu hissediyorlar. Yani dağda bayırda yürümek, koşmak, tırmanmak için kendilerini tabiatın kucağına atmaya çalışıyorlar. İşte bu yüzden birçok patron ve yönetici "sedan" tipi alımlı, çalımlı arabaları bırakıp cip alıyorlar. Böylece tabiatın kucağına giden yollarda karşılarına çıkacak bazı olumsuz şartlarla başetmek için kullandıkları aracın tipini değiştiriyorlar. Klasik yönetim piramitlerinde ısrar!.. Ama, otuz-kırk yıl öncesinin belirli, tanımlanabilir, kestirilebilir özelliklere sahip iş hayatında yöneticilik yaparken kullandıkları, çok katmanlı, katı hiyerarşili, yukarıdan aşağı iletişimli klasik yönetim piramitlerini hâlâ kullanmakta ısrar ediyorlar. Halbuki artık bir gün sonrasının bile yerine göre kestirilemediği, karmaşıklık ve belirsizliğin hüküm sürdüğü iş ortamında, etkili yönetimi gerçekleştirmek için yeni, esnek, kıvrak, risk ve belirsizliklere karşı dayanıklı yönetim model ve araçlarına kafa yormuyorlar. Eski yönetim araçlarıyla çıktıkları yolculuklarda, ya araç devriliyor, ya altı sürtüyor, ya da aks kesiyor! Mesela bu araçların en önemlisi olan "Takım çalışması"na yeterince kafa yormuyorlar. Hele de "kendi kendini yöneten takımlar" kurabilseler, engebeli iş ortamında daha hızlı ve emniyetli yolculuklar yapabilecekler. Ama insan alıştığı lüksten kolay vazgeçemiyor.