Sene 1974, yine böyle bir sonbahar gününde sanki aya seyahate gider gibi yürek çarpıntılı ve ürkek bir ruh haliyle İstanbul'dan uçağa (hayatımda ilk defa) biniyorum. İstikamet Frankfurt... Havaalanına indiğimde sanki uzay filmlerinin figüranı gibi şaşkın ve heyecanlıyım. Kulakları çınlasın Hüseyin Dayımı görür görmez sanki dünyalar benim olmuştu. O ne kalabalık, o ne gürültü, o ne kargaşa. Dayımın arabasına binip eve doğru yollanırken birazcık kendime gelmiş gibi oldum. Yengem ve kuzenlerle gurbette buluşmak ise apayrı bir lezzetti. Gurbeti ancak bilen ve tadan bilir. Onlara her zaman olduğu gibi şimdi de teşekkür borçluyum. Sonra Giessen Justus Liebig Üniversitesi, Ziraat Ekonomisi ve İşletmeciliği Bölümünde başlayan doktora macerası. Altı aylık zorlu bir lisan kursundan sonra doktora dersleri ve bu dersler esnasında sık sık kulağa çarpan bir deyim: "Entwicklungslaendern." Almanların 'az gelişmiş ülke' deyip oralardan gelen insanların incinmemeleri için buldukları bir deyim bu: 'Gelişmekte olan ülkeler.' Ülkeleri gelişmişlik seviyesine göre sınıflandırırken birçok kriterler kullanılıyordu. En önemlileri sizlerce de malum olmalı. Fert başına ne kadar demir, kömür, enerji, şeker, sabun, deterjan, tuvalet kâğıdı, diş macunu, et, balık vs. vs... tüketildiğine göre ülkeler gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş olarak ayrılıyordu. O günlerin Türkiye'si bu ölçülere göre az gelişmiş ile gelişmekte olanlar arasında görünüyordu. Ancak bir de sosyolojik kriterler vardı ve bunlardan biri de benim o günden beri kafamı kurcalayan bir kriterdi: "Az gelişmiş ülkelerin en önemli özelliklerinden biri de o ülkelerde 'seremoni'lerin aşırı derecede çok olmasıdır." İşte o zamandan beri memleketi hangi sınıfa koyacağıma bir türlü karar veremiyorum. Fert başına tüketimde Avrupalılar kadar olamadıksa da birçok ülkeye göre iyi durumdayız. Ancak seremoniler yani 'kutlamalar' konusunda durumumuz bizi az gelişmiş ülkeler sınıfına mahkûm ediyor. Gerek resmî gerekse özel hayatımızda; törensiz, karşılama-uğurlamasız, düğünsüz-derneksiz, resepsiyonsuz, papyonsuz-smokinsiz, resmigeçitsiz olamıyoruz. Bunları azaltmak ise fert başına tüketimi artırmaktan bin defa daha zor. Ne dersiniz? Bu kafayla ne zaman "Gelişmiş ülkeler" sınıfına dahil olabileceğiz sizce?..