Globalleşme kelimesi artık günlük hayatımızın içine yerleşmeye başladı. Bazı gelecek bilimcilerin yetmişli yıllarda telaffuz ettikleri bu durum seksenlerden itibaren büyük şirketler tarafından hissedilmeye başlanmış, doksanlardan itibaren bütün kesimlerde günümüzde ise bireyler bazında hissedilmektedir. Özellikle 2008 yılı küreselleşmenin boyutlarının tam olarak hissedildiği yıl olarak tarihte şimdiden yerini aldı belki de. Yaşadığımız ekonomik krizin temel sebebi dünya ekonomisinde ithalat ve ihracatta en büyük paya sahip olan ABD'de son on beş-yirmi yıldır sürdürülen "mortgage" sistemi olarak gösterilmektedir. "Her aileye bir ev bir araba" olarak formüle edilen "Amerikan rüyası"nı gerçekleştirmek için ABD siyasetçilerinin gösterdikleri aşırı(!) gayret, Amerikan halkını kaldıramayacağı finansal yüklerin altına sokmuş, bu saadet zincirinin bir yerden kırılmasıyla da bütün dünya krize sürüklenmiştir. Ancak bendenize göre bu "global bardağı" taşıran son damla olmuştur. Şimdi mademki global bir dünya düzeni içinde yaşadığımızın şuuruna vardık; öyleyse sadece şımarık Amerikalılar değil herkes, her ülke, her şirket, her aile, her fert bütün insanlığı düşünerek hareket etmek, her birim kaynağı akıllıca sarf etmek, yani israfı önlemek, global pazarın gelişmesi ve dengeli bir şekilde büyümesi için gerekli tedbirleri akıllıca almak zorundadır. Tabii bu işin çok zor olduğunun farkında olarak bu satırları yazıyorum. Ama bundan böyle ulaşım ve haberleşmenin sınırları ve sinirleri zorladığı bu çağda "Ben kendime bakarım, bana dokunmayan yılanla bir problemim olmaz, Filistin'de olanlar beni hiç ilgilendirmez, Bangladeş'teki sel felaketi beni ırgalamaz, Habeşistan'da, Sudan'da açlıktan kırılan insanlardan bana ne" diyemez kimse, çünkü "global krizin çözümü global tedbirlerle mümkündür."