"Eğer, en büyük düşmanınız kendi aranızda birbirinizle iletişim kurma tarzınız ise, dış rekabeti unutun gitsin!" Bu cümleyi şimdilik bir kenara koyunuz ve bendenizin bire bir yaşadığım bir hikayeye (belki bazılarınız ikinci defa) kulak veriniz. Popülist politikaların oluşturduğu ve Tansu Çiller'in tetiklediği 1994 krizinden sonra yöneticilik görevimden ayrıldığım şirkette başka bir görev yapmaya başladım. Yönetiminde bulunduğun şirkette yönetilen olarak görev almak bayağı zor bir iştir, bilen bilir. Hatta bazı kimseler yönetiminden ayrıldıkları şirkete bir daha ayak basamazlar. Bendenizin böyle problemleri az olur. Yaradılış itibariyle biraz saftorik olduğum söylenir. Doğrudur ve bu özellik insana büyük rahatlık verir, denenmiştir, tavsiye edilir, ancak bu biraz genetik yapıyla ilgilidir, istemekle olmaz... Neyse, o kuruluşun koridorlarında dolaşmak birkaç yıl yöneticileri olduğum kişilerle sohbet etmek, kaynatmak hatta, daha bir kaynaşmak imkânı verdi. Bu arada yönetimle ilgili konulara kafa yorduğum bilindiğinden, çoğu sohbetimin konusu da bu çerçevede şekilleniyordu. O günlerde hazırladığımız ve ilk defa ekrana taşıdığımız bir programın yönetmeni olan arkadaşla da o vesileyle tanışmıştık. Sohbetlerimizde ve programda öne çıkan kavramlar, misyon, vizyon, strateji, takım olmak, öğrenen olmak, iletişim, değişim, yönetimde yeni trendler, müşteri odaklılık vs. vs. Yani son yıllarda iş dünyasının beynini zonklatan, kafa yorulmazsa rekabette geri kalmayı; kafa yorulmaya başlandığında bitmez tükenmez bir sabır ve enerji sarf etmeyi gerektiren, hele uygulandığında harika sonuçlar veren mevzular. Bir gün sabah o yönetmen arkadaş, huzurlu ama uykusuz geçen bir gecenin belirtileriyle dolu bir suratla "Resul abi, dün gece uyku tutmadı, aylardır konuştuğumuz konuları bizim şirkete uyguladım, şirketin genel bir değerlendirmesini yaptım, sonuçta da işte bu sayfaya şirketin en önemli problemlerini ve neler yapılması gerektiğini özetledim, buyur bir bak!" dedi. Sayfayı hızla okudum ve "Bak X'ciğim" dedim "Bir kelime söyleyeceğim bütün bu problemler hallolacak!" Arkadaş öyle bir baktı suratıma "Yani" dedi. "Abiciğim aylardır süren bilgi paylaşımını ve yılların tecrübesini harmanladık, bütün iyi niyet ve heyecanımızı kattık bir şey söylüyoruz, sen bir kelime ile bütün problemlerin çözüleceğini söylüyorsun. Yapma abiciğim!" deyiverdi, onda bir saniyede. Ben kendisine anında cevap verdim "X'ciğim kızma lütfen kelimeyi söyleriz, beğendiysen alır uygulamaya çalışırız, yoksa atarız gider" deyince "Neymiş abi o kalime" dedi isteksizce. "Konuşabilelim" dedim. "Nereye konuşuyorsun abicim, adamı uçururlar yahu!" deyiverdi. Ben de "Aslanım, konuşalım demiyorum, konuşabilelim" diyorum. "Yani konuşalım rahatça ama başımaza bir şey gelmesin, nüansı anladın mı" "O zaman olur abi" dedi bütün gerginliklerini üstünden atıvererek. "Kazanmak istiyorsanız" Yazının girişindeki cümle General Elektric şirketini, yirmi yılda on misli büyüterek ABD'nin devleri arasına sokan Jack Welch'in, tecrübelerini paylaştığı "Kazanmak istiyorsanız" kitabının, 38. sayfasının son iki satırıdır. Bundan sonra on sayfayı "Şirketlerde Açık sözlülük" konusuna ayırmış, açık sözlülüğün, felsefi temellerinden, sağladığı avantajlara kadar saymış dökmüş, bu arada ne kadar zor olduğunu belirtmiş, ama "yapılabilir" olduğunu ilave etmiş ve de 43'üncü sayfada "GE'de açık sözlülüğü doğal bir şey haline getirmek neredeyse 10 yılımızı aldı ve 20 yıl sonra bile hâlâ genelleşmiş değildi" demiş. TAV Yatırım Holding'e, İş Dünyası'nın önünü aydınlatacak bir kitabı ülkemiz insanının hizmetine sunduğu için teşekkürler. Bulabilirseniz elinizden bırakmadan okuyacağınıza emin olduğum kitaplardan biri bu. Jack Welch, tabir caizse "döktürmüş!" bir yöneticinin başına gelebilecek her konu, şahane özetlenmiş. "Hadi hayırlı okumalar!"