İşe zorundan başlamak çoğu zaman başarıya olumlu etki yapıyor. Tuzla Piyade Okulu'nda yedek subay adayı namıyla bulunurken, piyade eğitiminin "en hasını" görmüştük mesela. Bölük komutanımız Sezai Yüzbaşı, oturaklı bir adamdı. Piyadeciliği iyi bilir ve tatbik ederdi. Selam alma verme ve asker gibi yürüme talimlerinden sonra, postallar vuracağı kadar vurmuş, nazik bedenlerimizin hamlığı gittiği kadar gitmiş, az buçuk kıvama gelmiştik. Elimizden düşürmediğimiz piyade tüfeğinin ateşli bir silah olduğu bununla düşmanla savaşacağımız öğretilmeye başlandı. Bütün bunları takım komutanlarıyla öğrenmiştik. Bir gün piyade tüfeğiyle "yatma ve kalkma" talimi yapacağız. O gün bütün bölük eğitim düzeni aldı. İlk dersi yüzbaşı verecek denildi. Sezai Yüzbaşı "U" düzenindeki bölüğün önünde tüfek elde işte böyle yatılır ve böyle kalkılır diye şimşek hızıyla hareketi yaptı ve emri patlattı, "Bölüüüük, yat!" Elimizdeki tüfeği nereye koyacağımızı şaşırmış vaziyette bir yattık sormayın! Kiminin dizi yarıldı, kiminin dirseği patladı, kiminin avucu sıyrıldı, bu haldeyken bir de "Bölüüük, kalk!" komutu geldi. Kalkışımızı görmeliydiniz. Ahlayan, oflayan, üstünün başının tozunu toprağını silkelemeye çalışan, ne olup bittiğini algılamaya çalışan, darma dağınık bir topluluk... Sert bir komutla kendimize ve hizamıza geldikten sonra, yüzbaşı her hareketi tek tek göstererek ve anlatarak nasıl yatılıp kalkılacağını anlatmaya başladı: "Yat komutu alındıktan sonra, sol ayak mümkün mertebe ileriye fırlatılırken, tüfek sol ele aktarılır, sonra önce sağ diz, sonra sağ el yere konur, sonra tüfekli kol, tüfeğe zarar vermeyecek şekilde yere konur, bütün vücut ve özellikle topuklar yere yapışır vaziyette yatılır, topuk işini hafife alan birçok asker orasından mermiyi yemiştir, unutmayın. Sonra kalkmak için önce sağ el..." O ana kadar dersleri öylesine dinleyen bölüğü görmeliydiniz. Gözler ve kulaklar dört açılmış, bir kelimeyi ve hareketi kaçırmadan, sanki bütün vücuduyla dinliyordu herkes. Çünkü birazdan defalarca yatılıp kalkılacağını biliyorlardı. Hareketi becerememek hem bedene zarar verecekti, hem herkesin içinde "fırçalanmak" söz konusuydu, hem de "hafta sonu izinsiz" kalmak dehşeti yaşanabilecekti!.. Küreselleşme rüzgarıyla... Bütün dünyada iş adamları, sanayileşme çağıyla birlikte korumacı politikalar uygulanarak önüne ne konursa almaya mecbur olan bir "müşteri sürüsüyle" hayata başladılar. Kolay yapılan ve zorlamasız satılan mal ve hizmetlerle tombiş, nazlı, nazenin yedek subay adayları gibiydiler... Son yıllarda yüzlerinde şimsek gibi patlayan küreselleşme rüzgarı onları kendilerine getirdi. Şimdi işlerini, müşterilerini, hatta çalışanlarını ciddiye almak zorunda olduklarını anladılar. Anadolu Aslanları denilen yeni yetme iş adamlarının başarılarını Anadolu bozkırlarının sert ve acımasız rüzgarlarına alışkın olmalarına bağlayalım mı? Hani Brezilya'da çocuklar futbolu kum ve toprak sahalarda öğrendikleri için bu kadar başarılı oluyorlar da denir malum. Eh artık hangi durum size uyuyorsa onu seçersiniz!