Şimdiii... Bugün de hayal kuralım biraz... Türkiye tam bir demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmuş. Fert başına millî geliri otuz-kırk bin dolarlara ulaşmış. Yirmibirinci asrın yükselen değeri olan "kişisel özgürlükler" konusunda dünya standartlarını yakalamış, üniversiteleri ilk beş yüze -beş altı üniversiteyle- kök salmış. Araştırma geliştirme faaliyetleri millî gelirden %5'ler seviyesinde pay almaya başlamış. Dünyaca ünlü Türk markalarının sayısı onu geçmiş. Türk insanı kendi kültür değerlerine tam anlamıyla sahip çıkmış, mesela "İstanbul'un Fethi" olayı "Çağlar Açan Sultan:Fatih" filmiyle bütün dünyada gişe rekorları kırmış. Biyolojik tarım ürünleri konusunda Türk şirketleri bütün dünyada üretim yapmaya başlamış. Sağlık konusunda Türkiye dünya liderliğini zorlamaya başlamış. Türkiye bütün insanlığın ortak değerleri olan "Anadolu Medeniyetleri"ni antik şehir ve eserlerini, insanlığın hizmetine sunmada gösterdiği başarı nedeniyle Birleşmiş Milletler tarafından özel oturumla "Takdir edilmiş!"... Bütün bu gelişmeler sonunda Türkiye, Avrupa Birliğine oy birliği ve alkışlarla tam üye olmaya ikna edilmiş. Avrupa Birliği süreci bütün güzelliğiyle yürümeye başlamış. Tabiî bu arada serbest dolaşım uygulaması da yürürlüğe girmiş. AB insanları; işçisi, memuru, öğretmeni, öğrencisi istediği ülkeye gitmiş... İşte bütün bunlar olurken, diyelim ki Almanya'da benim bundan otuz beş yıl önce aynı enstitüde birlikte doktora yaptığım gibi, bir kilisede rahibe olan bir genç kız, sadece ellerini ve yüzünü açıkta bırakan özel kıyafetiyle Türkiye'ye gelmiş, kazandığı bir üniversitede tahsilini sürdürmek üzere, o üniversitenin ana giriş kapısına gelmiş... Ne olacak şimdi?!. (Ha unutmadan geçen Hindistan'la ilgili yazıda Hindistan'ın bilgisayar programcılığından yılda 30-40 milyar olan yıllık gelirini milyon olarak yazmışım, özür dilerim. Bazıları otuz kırk milyon dolar için uğraşmaya değmez bu işlerle demesinler diye bu düzeltmeyi yapayım dedim.) Hakikaten ne olacak o zaman? Türk iş dünyasının önünü tıkayan, suni gündemlerden kurtulacağımız günlerin yakın olmasını yürekten diliyorum. Bu badireleri atlatıp, millî gelirimizi insan haysiyetine uygun bir seviyeye çıkarmayı başardığımız zaman, milletimiz, insanlığın mutluluğu için çok büyük katkılar yapma imkânına kavuşacaktır. Bu potansiyeli, dışarıdan -günlüğü kırk elli bin dolarlar ödeyerek- getirdiğimiz konuşmacılardan duymaktan sıkıldım inanın...