Hayal mi, sanal gerçek mi?

A -
A +

Bizim nesil yasakların, kısıtlamaların, imkânsızlıkların nesli idi. Dünya gerçeğinden koparılmış, dört duvar arasına hapsedilmiş, ülkenin gidişatı iki dudak arasına sıkıştırılmış olarak yaşadık onlarca yılımızı. Cebimizde bir dolar, bir yabancı marka sigara bulunması hayatımızı kaydırabilir, günlerce gözaltına alınmamıza, horlanmamıza, hakarete uğramamıza sebep olabilirdi. Haberleşmemiz evlere şenlik idi. Yurt içi telefon görüşmeleri saatler sürer, yurt dışı âdeta imkânsız gibi idi. Dünyadan doğrudan haber almak lüksümüz yoktu. Devlet radyosu ve sonraları televizyonu hangi haberi duymamızı uygun görürse onu duyar ve izlerdik! Ulaşım denilince "Kara tren" çok sonraları "Otoray", yani rayda giden otobüs anlaşılırdı. Yüz kilometre mesafeyi dört beş saatte katettiğimiz zaman ulaşımda devrim yaşadığımızı düşünmüştük. Bu devrimin ana unsuru "burunlu" Ford ya da Austin kamyondan bozma otobüslerdi. Uçak-muçak, onlar ancak ayda yılda bir gökyüzünde görmek imkânını bulduğumuz nesnelerdi. Uçağa binmek en üst gelir sınıflarında bile ham hayal kabul edilirdi. Sonra ne olduysa oldu, dünya, iş hayatı, yönetim anlayışı, haberleşme, ulaşım her şeyde ama her şeyde bir şeylerin değişmeye başladığını hissetmeye başladık. 1970'lerde başlayan 1980'lerde iyice hissedilmeye başlanan son zamanlarda adını "küreselleşme" diye koyduğumuz, bazen "İnternet çağı" diye adlandırdığımız, sınırları eriten, insanların zihinlerini açan ulaşım ve haberleşmede hız sınırlarını zorlayan bir dönemin fırtınaları arasında bulduk kendimizi. Özal, bu fırtınaların fırsat olduğunu en önce idrak eden dünya liderlerinden biri oldu. Yakaladığı siyasî gücü Türkiye'nin önünü açmak için akıllıca ve de kimseyi fazla ürkütmeden ve incitmeden kullandı. Ve Türkiye -bendenizin de ilk ve de belki son bürokrasi maceramda hissetiğim- bizi dünyaya açan değişim rüzgarlarıyla pupa yelken yol almaya başladı. Ve bu yolculuk halen de devam ediyor. Hatta son beş altı yıldır, bizim neslin hayal bile edemeyeceği ölçüde paradigmalarımızı sorguluyor, dünyanın önde gelen "laik, demokratik hukuk devletlerinden" biri olma yolunda dev adımlar atıyoruz. Bugün nerelere geldiğimizi en iyi bizim nesil algılayabiliyor. Çünkü bu muazzam değişime başından bugüne biz tanıklık ettik. Günlük hayatta yaşadıklarımıza inanmakta güçlük çekiyoruz gerçekten. Uçakla seyahati hayal bile edemeyen bir neslin üyesi olarak başıma gelenlere bakın ve bana hak verin. Âlem buysa... "Acilen İzmir'e gitmem lazım. Beraber çalıştığımız arkadaşlardan birini arıyorum. Telefonda benimle görüşürken, internetten tüm havayolu şirketlerini tarıyor, İzmir'e benim istediğim satte bir yer buluyor. Bileti alıyor, internetten ödemeyi yapıyor. Bana sadece "uçağa biniş" kartını veren havayolu çalışanına ismimi söylemem ve bir kimlik göstermem yeterli oluyor. Ne bilet gişesi kuyruğu, ne saatler öncesinden İstanbul trafiği ile cebelleşerek bileti almaya Taksim'e ya da havaalanına gitmek, ne şu ne bu... Biletimi bile görmüyorum. Sanki hayal âlemindeyim. İşte buna şimdilerde "sanal gerçeklik" diyorlar. Bütün olan biteni algılayan ve değişim rüzgârını arkasına alabilenlere hayat hakkı tanıyor "sanal âlem". "Âlem buysa kral benim" gibi sloganları da yeniyor bu yeni düzen. Şirketin bütün elemanlarını işin içine katarak, ne olup bittiğini tam idrak etmeye çalışarak yol alanların yolu açık olacak. "Geç kardeşim bu Amerikan ağzı nutukları, memleketin gerçeklerinden haberiniz yok. Elinden sopayı bir an bıraksan şirketin batar gider. Biz çok gördük bu moda hikâyeleri, değişim meğişim masallarını" diyenler sanal âlemin sert duvarlarına çarpıp yok olacaklar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.